15 Mart 2017 Çarşamba

11.30 Euro ile Avrupa Tatili

Vallahi başlık yalan değil. Ben bile dönerken fark ettim bu durumu ve hakikaten özel bir çabam olmadı.

En güzeli ben size baştan anlatmaya başlıyım maceramı.

2010 senesinden beri, kafama koyduğum her yeri gezerek görme şansım oldu. Bir yer vardı ki bir türlü şeytanın bacağını kıramamıştım.

Evlenen arkadaşlar, ne gerek var diyen arkadaşlar ve ilgili tarihlerde vizemin olmayışı beni olumsuz etkiledi.

Sene sıralaması ile, Yunan Adaları ve Atina , Selanik, Kavala ve Thassos , Sakız Adası, Kuzey Yunan Adaları derken bir türlü oraya sıra gelememişti.

Bildiğin Atina Prensesi adayı oldum ben ama Bir türlü oraya gitme konusunda başarılı olamadım. İnternetten bulduğum bir şirket günübirlik İskeçe Karnavalı turu yapıyordu hemen paramı ödedim ve tura kaydoldum tabii! Ama gel gör ki adamlar turdan birkaç gün önce aradı ve yeterli katılım olmadığından sizi Selanik - İskeçe turuna alalım bize 40 Euro daha fiyat farkı ... yok dedim teşekkürler ...

Hangi otobüs firmaları İskeçe'ye gidiyor diye küçük bir araştırma yaptım. Ulusoy bir süredir gitmiyormuş geriye Kamil Koç kaldı benim tercih edebileceğim kalitede olan. Hava durumunu gözlemlemeye başladım hem yağmur var hem de yoktu. Son güne kadar baktım ve kararsız kaldım en sonunda dayanamadım gitmeden önceki gün yani cuma öğleden sonra önce çıkış harcımı ödedim sonra da biletimi aldım ve artık karnaval yolcusuydum 😊



Yoğun bir cumartesi programım vardı ama istedikten sonra hepsini başarabilirdim. Malum çalışan işçileriz ya ay sonlarında derya deniz paramız olamayabiliyor. Ben ilk kez galiba akıllı bir iş yapmıştım. Epeyce önceden elime geçen bir para ile kenara Euro koymuştum. Çektim onu hesabımdan cebimde elin memleketinin parası gani ama TL desen sadece yol param kadar kalmıştı. Al sana risk :) 



Cumartesi sabah gittiğim kahvaltıdan aldığım cânım hamurişlerini mideme indirmek yerine çantama attım. Biraz da kuruyemiş al sana kahvaltı dedim içimden :) Otogara gitmeden önce migrosa uğradım ve su, bira portakal suyu aldım. Ps. Uçak değil otobüs yolculuğu yapmamın tek faydası yanıma istediğim kadar sıvı alabilmemde oldu. 



Hayatımda ilk kez Esenler otogarına gittim desem komik olur muyum? Yunanistan için, Taksim'den kalkan Kamil Koç servisini kullanmanız gerekiyor. Sevdiğim sarı dolmuşların dolmasını bekledim ve Kadıköy'den Taksim'e geçtim. Tam vaktinde servis bizi Esenler'e götürdü ve otobüs tam zamanında hareket etti. 

Sadece 11 yolcu olan otobüste herkes sere serpe uyudu ☺️ Tek sıkıntı, adamların polis kontrol ediyor gümrükte diyerek, sırt çantamı aşağı bagaja almaları oldu. Keşen'a kadar o kadar çok konuştum ve dilekçemi yazdım sizi şikayet edicem dedim ki Keşan'da çantamı almayı başardım 💪🏿



Tecrubesizliğimden ( en son otobüse 3 sene önce ondan önce de 2 sene önce binmiştim ) ön taraftan koltuk almıştım. Yol boyunca şoför ya yüksek sesle şarkı söyledi ya da telefon ile konuştu. Ancak gümrükten sonra 1 saat uyuyabildim. Bütün gecem uykusuz geçti anlayacağınız! İskeçeee diye bağırdığında Türkiye saati 05:00 idi İskeçe saati 04:00 !!!



6 kişi indik otobüsten resmen kuş uçmaz kervan geçmezbir noktaydı.

( Ps şu an tarih 14/3/2017 daha bu yazıyı bitiremeden Hatay'a gidip gelmiş bulunmaktayım. )

Orada yaşayan Türklerden olduğunu öğrendiğimiz yaşlı amca önümüze düştü ve bizleri meydana götürdü. Bizim yürüdüğümüz yönden resmen eğlencenin dibine vurmuş gençler evlerine dönüyordu. Kendi kendime dedim ki " Ayfer bu vakitte eğlenceden döndüğün oldu bu da bir ilk olsun gece eğlencesi için BAŞKA BİR ÜLKEYE SAAT 4'te geldin. Yürü be Ayfer kim tutar seni..." Kendime cesaret vermem gerekiyordu çünkü gözümden deli gibi uyku akıyordu :) Yürüye yürüye meydana vardık. Diğer 2 çift yollarına gitti ve ben amcamızla kaldım. Caddeleri ve bana tarihlerini anlattı biraz. Baktım dinleyemiyorum nazikçe teşekkür ederek amcadan ayrıldım.



Meydanı arkanıza alınca kuzeye doğru yürüdüğünüzde barlar sokağına çıkıyorsunuz. Gördüklerime güleyim mi şaşırayım mı bilemedim. İnanılmaz müzikler, danslar, yemek satan araba ve büfelerde kuyruk, çılgın kıyafetli gençler, bankşarda uyuyanlar ve tüm binaların ışıklarının yanıyor olması beni çok mutlu etti. Barların olduğu alandan geçtim. Sırtımdaki kocaman çantamla danstan eksik kalmadım. Bütün bunları yaparken, ne taciz ne de soygun vakasına şahit olmamam doğru adreste olduğumu bir kez daha kanıtlamıştı.



45 dk kadar bu şekile geçtikten sonra bir restoranın verendasında oturdum. Gençleri seyrettim. Herkesin sorunsuz eğlenmesi, itiş kakış olmaması ne kadar güzeldi. Kendi şehrimde bu saatlerde Taksim'de olsam ilginç şeyler! yaşanırdı eminim. Üşümeye başlamıştım. Kendime oturacak sıcak bir yer bulmam şarttı. Geldiğim yolun paralelinden meydana doğru geri yürüdüm ve o an pırıl pırıl  Fratelli Cafe yi gördüm. Bir sürü çalışan gencecik kız ilk gözüme ilişen şeydi. Ve kocaman upuzun yiyecek dolu bir vitrini vardı.


Çantamı bıraktıktan sonra, kasaya yöneldim sipariş için. Earl Grey tea satmadıklarından sıcak su rica ettim. Kız Tük olup, olmadığımı sordu Evet dedim an benimle akıcı Türkçesi ile konuşmaya başladı. Madem istediğim çay yoktu ben de sıcak su istedim. Kendi Ücretini ödemek istediğimde benden para almadılar. Teşekkür ederek meydana bakan, geniş ve rahat bar taburesine kuruldum.

Karnım tok olduğundan, sadece sıcak bir çay benim için yeterliydi. Ve beklenen son : çayı içmemle gözlerim kaymaya başladı saat 5:30'u gösteriyordu. Sağıma soluma baktım, benle otobüste gelen çiftlerden biri ve 3 kişilik kız grubunu gördüm. Ve bir de ne göreyim! Kızlar dayamışlar kafalarını uyuyorlar. Eh dedim bu kızlardan bir eksiğim olmadığına göre... :) Thy uçuşlarımlan Ç-aldığım battaniyem ve yastığımı çıkardım. Şehir meydanına bakan masaya koydum. Sırt çantamı da sağ kolumun altına koydum ve hemen uykuya daldım.

En soldaki sandalye benim uyku sandalyemdi :)


Yüzlerdeki dehşet ifadesini tahmin edebiliyorum ama olay aynen böyleydi! Hatta o kadar derin uyumuşum ki uyandığımda saat 10:00'dı. Bu kez sol yanımda benimle aynı otobüste gelen diğer çift vardı. Onlar sürekli yürümüşler ve hiç uyumamışlar. benim de 4,5 saat orada uyumama haretle baktılar. :D

Çantamdan bir gün önceki brunchtan yemediğim kruvasan ve eşlikçilerini çıkardım. Bir şişe de içme suyum vardı :) Egzotik portakal suyum da vardı. Oh lala! Benim için kahvaltı demek hamur demek portakal suyu demek daha ne isterim ki?

Cafe nin önünde bunları yedim tekrardan içeri girdim. Almam gereken vitmanlerimi içtim. Sağımda solumdakilerle biraz sohbet ettim. Saat 11:30 oldu ve tekrardan gözlerim kapanmaya başladı. Kendime yine engel olamayarak kafamı koydum ve uyudum :)

Bu kez uyandığımda saat 13:00'dı ve bildiğimiz davul zurna çalıyordu. Türk müziği kültürünün temeltaşı saydığımız davul zurna meydandaki bütün masaları dolaştı ve ardından kortej meydana çıktı.



Güvenlik amaçlı,şehir meydanından, şehrin dışına kadar demir trabzanlar konmuştu. Yani geçit - gösteriler esnasında canı isteyen kendisini ortalara atamıyordu.

Ve yaklaşık 50 metrede bir sağlı sollu hoparlörler konmuştu ve tüm sokaklarda ortak müzik yayını vardı. Düşünsenize bir şehrin bütün insanları, hatta o şehre başka yerlşerden gelen diğer insanlar aynı müzikle özgürce dans ediyorlardı! Bence düşünmesi ile eğlenceli... 



Eh dedim Ayfer artık uyanma vaktidir. Eşyalarımı aldım meydana çıktım. Ön sıralar için geç kaldığımdan; ( uyuya kaldığımdan ) yol boyunca devam ettim ve nihayetinde kendime hem seyir terası hem de güvenlikbi bir nokta buldum. Sol yanımda dede - anneanne - torun 3'lüsü vardı. Şeker mi şeker bir oğlandı. Sağ yanımda bir erkek bir kız çocuk ve anne baba dörtlüsü. Bu güzel insanlarla 4 saat boyunca gösterileri birlikte seyrettik. Hiç ingilizce bilmemelerine rağmen, bir şekilde anlaşmayı başardık.



Uykum bir saat sonra açılınca, ben de ortama uydum ve çantamdaki biramı çıkardım. Çerezim bile vardı yanında. Hani yani kendimi evimde gibi hissettim derler ya! Maksimum rahatlıkla gösterileri seyredip, bir yandan biramı içtim, bir yandan çerezimi yedim, hem canlı yayın yaptım, hem de video ve bol bol fotoğraf çektim. Bundan daha güzeli emin olun benim için düşünülemezdi.





Dansçıların yaşı resmen 4 aylık bebekten 86 yaşındaki teyzeye kadar uzanıyordu. Yaş aralığını düşününce, bizim ne kadar tembel bir millet olduğumuzu bir kez daha kabul ettim. En basitinden bir örnek : günübirlik otobüsle İskeçe'ye gideceğimi  söylediğim herkes üşenmeyecek misin, dedi. Evet üşenmeyeceğim. Çünkü önce kendiniz için birşeyler yapacaksınız. Sonra başkaları için.





Yağmurun cumartesi yağıp, pazar günü yağmaması hem göstericiler hem de seyirciler için büyük bir şans olmuştu. O kadar özen, o kadar organizasyon yağmur yüzünden boşa gitse eminim üzüleni çok olurdu AMA diğer yandan yağmura rağmen insanlar eğlenirdi.



Gösteriler boyunca ara ara ünüformalı polis ve özel güvenlik ekipleri geçti. Ve sorunlu herhangi bir olay yaşanmadı.

Kortejdekilerin tamamının elinde, bardak veya şişelerde ortak dağıtılan puch vardı. Herkes özgürce içti ve dans etti.



En çok dikkadimi çeken şey ise, kortejden geçen her kişi yaşı ve cinyeti ne olursa olsun çevresindeki herkesi selamladı, gülümsedi poz verdi ve ellerindeki yüz boyaları ile seyircileri de boyamayı ihmal etmedi.



Dev gibi bir arabanın üstüne minicik elbisesi ile çıkan 80 yaşlarındaki teyze en beğendiğim katılımcı ünvanını aldı. ( Gelecekte kendimi ben de oralarda görüyorum vallahiiii :) )

Kortej bittikten sonra, havanında kararmamasını fırsat bilerek sokaklarda biraz daha dolaştım. Sabaha karşı gezinirken drug store tarzı bir yer görmüştü ve Wet'n wild in ülkemize gelmeyecek olan allıkları o dükkandaydı! Tekrar dükkanın bulunduğu yerden geçtim ama karnaval nedeni ile dükkan açılmamıştı. Bu tatil, kozmetik satın alamadığım ilk tatilim olarak kayıtlara geçmiştir. :)



Beklentimin altında bir gelişmişliğe sahip olan şehirin yemek ve temizlik konularında çok gerilerde olduğunu söyleyebilirim. Çok iyidir denilen bir lokantada bile önünze gelen yağı çekmiş ve yarısından fazlası yanmış patates kızartması olabiliyor.

2 seçeneğim vardı lokanta için Gözüme daha düzgün görünene girdim. İçeride yemek yiyen misafirleri gözüm tutmuştu en başta :) Neyse işte sipariş verdim. 2 şiş tavuk, 1 şişe bira ve bir tabak patates kızartmasına 8 € ödeyerek mekandan ayrıldım. Türk olduğumu tahmin eden şef garson yanıma gelerek, bana biraz şehri anlattı.

Mübadele zamanı orada kalanlardanmış. Adı İsmail'di. Sanırım 50 yaşlarında hayatı boyunca lokantacılık ve garsonluk yapmış. Yalnız geldiğimi ve otobüsümün 00:30'da kalkacağını öğrendiğinde, otobüs vaktine kadar beni misafir etmeyi, geç saat olcağı için de taksi ile beni otogara göndermeyi teklif etti. Bendensin demeyi de ihmal etmedi içten bir gülümseme ile. Dolacağım yerler olduğunu söylerek oradan ayrıldım. Çok enteresan nakit ödediğim için sanırım, elimde fiş yok. adını da not etmeyi unutmuşum. Ama zaten İskeçe'ye giderseniz yemek yemeği denemeyin derim.



Yunanistan diyince aklıma hep deniz mahsülleri geliyor. Kalamar ve karides yiyeceğim diye kendimi şartlayıp, bulamayınca bende büyük bir hayal kırıklığı oluşmadı değil!

Lokantadan ayrılınca, biraz daha yürüdüm. Ve meydana varmadan yine take away mantığında kadınların işlettiği bir cafe gözüme ileşti. 2 katlı olan bu cafenin üst katına çıktım ve resmen İstanbul'da bir cafeye gelmiş gibiydim içerdekilerin hepsi Türktü :)

Yemek yiyecek yerim olmadığından geçip köeşede bir pufa oturdum. Bir süre kitap okuduktan sonrai yine uykuya yenik düştüm ve uydum! 3 saat de burada uyumuşum. Misafiler ve garsonlar geldi gitti ve kimseler rahatsız etmedi :) Uyandığımda 9 kişilik bir kadın grubunu yan masamda gördüm. Cumartesi sabahı otobüse gelmişler, gece arkadaşlarının evinde kalmışlar. Karnavalı seyretmişler ve benimle aynı otobüsle evlerine dönüyorlardı.

Ev hanımlarının alnından öperim. İsterseniz herşeyi başarırsanız. Aslan kadınlar sizi :)



Uykusunu almış malak edası ile kadınlarla beraber cafeden kalktım. Bir süre daha dolaştım. Hala zamanım vardı. Kalan 1,5 saatimi nasıl değerlendirsem derken, gündüz konakladığım Fratelli Cafe den dehşet kokuların geldiğini fark ettim. Ve koşar adım içeri girdim. Kahvaltıda yediğimiz krepi tuzsuz pişiriyorlardı. İçine muz, nutella ve fındık parçaları ilave ediyorlar ve 8'e katlayıp eline veriyorlar. Ücreti sadece 3,30 €. Bir tane nutellalı kaptım ve yanına yine sıcak su istedim. saat 23:15 sularında bu tip yiyeceğin mideme girdiği enderdir. Ama dayanamadım, pişman değilim. :)



Ardından otobüsün bizi alacağı yere doğru yürüdüm. Yol bir türlü bitmedi desem yeridir. Bir kişinin bile olmadığı yoldan yaklaşık 25 dk yürüyerek bekleme alanına ulaştım. Resmen karnavala gelen İstanbul'lular burayı doldurmuştu.

Otobüs kültürümün olmadığını yazmıştım. İnsanların elinde biletlerini görünce içeri girdim ve bankodaki Ayşe Hanım'dan yardım istedim.

Baktım çok konuşkan bir hanım durumdan istifade merak ettiğim soruları tek tek sordum. Senelerdir günde 2 sefer varmış. 12:30 ve 00:30 da İskeçe - İstanbul. Şayet 1:30 arabasına binmek isterseniz bu araç Atina'dan geliyormuş ve İskeçe'nin dışından karayolu üzerinden yolcu alıyormuş.

Pazar günü yapılan İskeçe - İstanbul seferi en yoğun olanmış. Öğrenciler ve çalışmak için gidip gelenler yoğunluktaymış.

Ve sıra geldi en can alıcı soruya :İskeçe Karnavalı  nasıl organize ediliyordu? 60 'a yakın dernek varmış dansla ilgili. Bu dernekler her sene kendilerine farklı konsept belirleyip, üyeleri ile temasa geçermiş. Katılmak isteyen üye, beden ölçüsüne vererek kostüm parasını ödermiş. Zorunlu kareografi derneğin konseptine göre değişirmiş. Karnaval toplamda 1 hafta sürüyormuş. Bu zaman zarfındaki süsleme, pankart, topluca dağıtılan içki, müzik organizasyonu, transferler için gerekebilecek kamyon -tır vs nin hepsinin ücretini belediye ödermiş.

Avrupa, Türkiye ve hatta Abd'den bile gelen katılımcılar varmış.

Bu denli emek verilen bir işin daha çok isan tarafından duyularak ziyaret edilmesi gerekir.

Kendinize bir iyilik yapın ve üşenmeden 2018'de bence İskeçe'ye karnavala gidin.





Tam saatinden gelen otobüsü görünce gözlerim açıldı. 2 katlı bir kamil koçtu gelen. Üst kat orta sıraya yakın olan koltuğuma kuruldum.
Yan koltuğum Gümülcine'ye kadar boştu. Tahmin edeceğiniz gibi ben yine uyudum bu sürede! Gümülcine'den genç bir kız yanıma oturdu. Bir süre sonra sohbet etmeye başladık. Florance Nightangale Hemşirelik okulunda son sınıfta öğrenci adı Merve. Ailesi orada. Sıvan ve mülakata tabi tutularak okula girmiş. Mesleğini çok seviyor. Çok güleç ve tatlı bir kızdı. Ve onunla gurur duydum. Ben daha çok para kazanıp, İstanbul'da kalacağıma, buraya gelip delet hastanesinde çalışmak istiyorum. Daha çok insana yardım etmek istiyorum dedi bana. Umarım hayalleri gerçek olur.

Pasaport kuyruğu ve işlemleri için tam 3 saat harcadıktan sonra İstanbul saati ile 06:00'da sınırdan geçtik. Ve ben yine uykuya daldım. :) Gözümü açtığımda saat 8:45'ti. Deli gibi İstanbul trafiğindeydik. 9:45'te Esenler'de indim. Ve bingo işe geç kalmıştım. Cuma günü çat diye ben İskeçeye gidiyorum dediğim patronumu arayarak durumu anlattım.

Bu arada Cebimde sadece 20 TL vardı. Akbilimin de evde kaldığını düşünürsek işe sağ salim gelebilmek için dua etmekten başka şansım yoktu:)

Esenlerden metro ile Yenikapı, sonra marmaray ile , Ayrılıkçeşmesi ve oradan da Ziverbey minibüsü ile ofis!

Tam 58 dk ofisteydim. Epeyce hareketli geçen bir haftasonun üzerine çılgın bir pazartesi beni bekliyordu.



Maliyetleri yazıyım meraklısına :

Esenler - İskeçe Kamil Koç otobüs bileti : 130 TL.
Bostancı - Taksim Dolmuş : 8,5 TL ( Taksim'den Esenler'e ücretsiz geçiş için )
Metro ve marmaray : 8 TL ( akbilsiz)
Minibüs : 2 TL
Migros alışverişi : 11,5 TL
İskeçe'de yemek : 8 €
İskeçede krep : 3,30 €


Üşenseydim hala aklımda kalacaktı. Ve ben macerayı göze alarak gittim iyi ki de gittim.

Bucket List'im den bir maddenin üzerini daha çizmenin verdiği mutlulukla YAŞASIN KARARLILIK diyorum.

Pes etmek yok gezmelere devam ;)