29 Aralık 2015 Salı

Koşa Koşa Gaziantep

Benim hep acelem vardır zaten 😀 Biletlerimi alırken şehirde 11 saat kalmayı planlayan ben, operasyonal nedenler ( valla bu da güzel bahane ) sonucunda şehirde 7,5 saat kalmak sureti ile geziyi tamamladım.

Herkesin bir yapılacaklar listesi vardır diye düşünüyorum. Benim de liste başlarından biri Gaziantep'ti. Listeden çıkardım iyi de ettim. 😋



Gezginler, gezgin gurmeler için önerilerimi ben sıralıyım elbette neyi nasıl yapacağınız size kalmış. 

Öncelikle şehir haritasını mümkün olduğunca google map üzerinden indirmeye ve yazdırıp, çantanıza koymaya bakın. Ben haritam sayesinde planlı ve düzenli gezebildim. 

Normalde yürümeye alışkınsanız ayağınıza spor pabuç giyerek şehri yürüyerek gezmenizi öneririm. Haricen taksi bulmak da mümkün. Ayrıca belediye otobüsüne benim gibi biletsiz binip, ilk bilet satış noktasından bilet almak sureti ile yolculuk yapabilirsiniz.

Şehrin inanılmaz büyük olduğunu söyleyemem. Merkez olarak adlandırılacak yerlerin tamamına yürüyerek 50 dk gibi bir sürede ulaşmak mümkün. 

Havalimanından şehre giden havaş otobüsü, havaş son duraktan sonra otogara gdiyor. Ve bu esnada Zeugma Mozaik Müzesi 'nin karşısından geçiyor. Benim gibi iyi niyetli bir şoföre denk gelirseniz şehrin kuzeyi sayılan, Zeugma civarından gezmeye başlayabilirsiniz.



Zeugma'nın kuzey yanı sizi Kebabçı Halil Usta 'ya çıkaran yol. İlk etapta ben Halil Usta'ya gittim. Servis standart ortaya karışık yapalım diyorlar. Benim yemek yeme kapasitem sınırlı olduğundan sadece 1 porsiyon küşleme sipariş ettim. Yanında tırnak pide ve kaşık salatası ikram edildi. Salatayı bazıları çok abartmış. Abartanlara sesleniyorum çok daha lezzetlisini annem yapıyor bize buyurun gelin. :)


15 dk gibi bir sürede de küşlemem karşımdaydı. Benim için yeterli bir porsiyondu ama ben ete doymam diyenler 2 porsiyon sipariş etsin diyebilirim.
Pek tabii yazılı bir menü olmadığından, hesabı şstediğinizde kafalarına göre bir rakam söylüyorlar. 23 TL ödeyerek, lokantadan ayrıldım ve istikamet Zeugma oldu.

Eskisinin Süresi bittiğinden yeni bir müze kart aldım. Apar topar müzeye daldım. Güvenliğe ilk iş wc nin yerini sordum. Saat 13:00 olmuştu. Evden 06:10'da çıktığını düşünürsek ... Koşa koşa kendimi zor attım desem yeridir... Hayatımda yapmadığım şeyi de yapmış oldum. Sağıma soluma bakmadan wc ye dalmanın neticesinde, işimi bitirip kapıyı açtığım an pisuarlar ile karşı karşıya kaldım!! 2 sene önce Milano'da kadınlar tuvalatine girdiği için kınadığım genç adam geldi aklıma! Üstelik burası Milano'da değil Antep! Vallahi adamın  / kadının ağzına bir tane yumruk mu atarlar yoksa farklı planları mı olur orasını allah bilir. 😅😅 Seri adımlarla wc yi terk edip, müzeyi gezmeye başladım. 

3 katlı olan müzenin, alt katı ziyaretçilere kapalıydı. Ben vakit darlığından fotoğraf çekerek, az biraz inceleyerek müze turumu 75 dakikada tamamladım. Ama normali 2 saati aşar siz ona göre düşünürsünüz programınızı. 



Müze çıkışı hediyelik eşya satan bir dükkan da mevcut. Öğrendiğim kadarı ile yazın çok fazla yabancı turist akın ediyormuş sıcağa aldırmadan. Bu zamanlarda ise yerli turistler geliyormuş müzeye.

Müzenin biraz ilerisinden otobüse binip, (Sümerbank yazan sarı otobüsler) şehre inmeniz mümkün. Dediğim gibi bileti olmayanı da otobüse alıyorlar. :) 

Saat 14:30'u geçmişti. Seri adımlarla  Katmerci Zekeriya Usta 'ya doğru yol aldım. Yeri  biraz karışık. 2 ayrı esnafa sordum. Çarşının içinde sokak arası gibi bir yerde kalıyor.
Neyse dükkana vardım. Boş bulduğum yere oturdum. Siparişimi verdim. Kız geriye geldi ve katmerin kalmadığını söyledi! Yürüdüğüm yola mı yanayım, hevesimin kursağımda kalmasına mı bilemedim.
Acil olarak mekanı terk edip, 2. Hedefim olan İmam Çağdaş 'a doğru yol aldım.



Fiyatları yukarıda görüldüğü gibi. Etin kalitesi ve bol kepçe hali düşünüldüğünde İstanbul'a göre çok çok ucuz.

Güleryüzlü, ilgili bir şef garson beni buyur etti. Lahmacun ve Ali Nazik istedim. Kalanına sonra bakalım diyen bana, hanfendiiii siz bunları yerseniz başka şey zaten yiyemezsiniz, dedi ve iyi de etti 😊
Hakşkaten dedikleri kadar lezzetli ve hamuru efsane olan lahmacunu mideme indirmem 2 dk almadı bile.



Başka şeyler yemeyecek olsam, 2 lahmacun daha yerdim belki de :)

Sanki önümde 1 kutu oreo var ve ben sadece 1 tanecik yemişim de kutunun kalanı elimden alınmış gibi bir his kapladı içimi lahmacun bitince.

20 dk sonra Ali Nazik bütün ihtişamı ile karşımdaydı. Üzerindeki erişimiş tereyağına rağmen, kaşık kaşık yedim kendisini. Önce anlayamadım ama o kadar yağ ve yoğurdu kaşıklamaktan başka çare yoktu. 



Etle aram çok yoktur. Yeni yeni yemeğe başladım desem yeridir.
Hayatımda yediğim en lezzetli kuzu etiydi.
Meraklısına şiddetle tavsiye ederim.
Pide eşliğinde yemeğimi silip,süpürmem 5 dk sürmedi. Nefes aldığım an limitlerimin çok çok üstündeydim. Antep'teydim yemese miydim? :)

Restoranttaki diğer yemeklerin sunum ve görsellerine baktıktan sonra, bana kalırsa İmam Çağdaş'a gidip yemeklerine tadına doyasıya varın. Rahat rahat oturun ve doya doya yiyin derim. 
Halil Usta'da oturabileceğiniz kadar ferah bir ortam yok. Ama tabii tercih meselesi. 
Diğer yandan her 2 yediğim kuzu etini değerlendirecek olursam, elbette İmam Çağdaş'ı tek geçerim.

Yaklaşık 20 dk yemekten sonra oturdum olduğum yerde. Yemek saati geçtiği için diye düşünüyorum içerideki müşterilerin çoğu genç gruplardı ve benim gibi turist oldukları her hallerinden belliydi. 

İmam Çağdaş'ın bana göre tek kötü yanı sigara içilebilecek alanının olmaması. Kapıya koyulan masalarda oturup, sigaranızı içebiliyorsunuz. 

Baklavayı İmam Çağdaş'ta yemedim çünkü 1 hafta önce baklavalarını tatma şansım oldu. Urfa'dan gelen tereyağı kullanıyorlarmış. Bana aşırı derecede kokulu geldi yağı. Buram buram tereyağı sevenler İmam Çağdaş baklavalarını bir güzel midelerine indirebilirler efendim. 😀

Çıkışta bedesten çarşıyı gezdim. Bakır eşyalar ilgisini çeken varsa gezilebilir nitelikte bir yer.

Saat 16'ya yaklaşırken şehirde kalan son 1 saat için hızlanmam gerekti. İmam Çağdaş'tan ( Şehir merkezi ) Koçak Baklava 'ya (Şehitkamil) 35 dk'da yürüdüm. Siparişimi verip oturduğumda çok az vaktim kaldığından alele acele tabağımdaki mideme indirdim. 


Dışarıdaki masada oturmamla, şefin Antep ezgileri çalması bir oldu. Arkada Koçak Baklava önde ben, en önde selfie çubuğum, fonda  ninno isimli Antep sıra geceleri türküsü  şeklinde tadım turumun sonuna gelmiş oldum.

Koçak Baklava'dan favorim dükkanın tamamı! En çok da yaprak şöbiyet ( iri fıstıklar ve bütün fıstıklardan oluşuyor) ve kuru baklava!

istanbul'a götürmek üzere paketlerimi aldım. İşletme müdürü kartlarını verdi. İnternetten sipariş verebileceğimizi hatta dükkanı arayıp, sipariş verirsek daha da iyi olacağı bilgisini paylaştı.

Midem dolu, bedenim yorgun, gitmeyi istediğim bir yeri kendi emeğimle, kendi kazancımla görmenin verdiği gururla kendimi 17:00 havaşına attım. 

Aklımda hala yiyemediğim yemekler için soru işareti var. :) 

Yeme kapasitesi yüksek olan arkadaşlarım günlük Antep'e gidebilirler. Ama benim gibi küçük mideliler bence 1 gece konaklamalılar. 😊 

Dileğimi gerçekleştirdim. Kim bilir belki bir kez daha gider daha uzun kalır daha çok yemek yerim Gaziantep sınırlarında. 

Yiyecek sağlığınızın, gezebilecek gücünüzün, yapma isteği duyabilecek keyfinizin olması dileklerimle.

Darısı diğer "Gurme Gezileri"min başına! 😉😉

29 Eylül 2015 Salı

Beşi Bir Yerde Tatil

Yalnızlıktan itina ile dem vurulurken ve sonbahar kapıyı çalarken valiz toplayıp, arkaya bakmadan kaçmak elbette benim yapacağım bir şeydi.

Bazen ben de kendimi sorguluyorum. terazinin ibresi sağa mı gitsin sola mı yoksa balansı mı yapmalıyım onu da hala anlamış değilim.

Başlıklar halinde notlarımı almama rağmen, 5/7 Eylül Eski Foça anılarım cep telefonum ve blog taslaklarımda beni bekleyedursun; ben en renkli haliyle SAKIZıma odaklanayım.

Hayatta herşey niyetten ibaret. Ben bu bayram çadırda bile olsa kalacağım ama evde olmayacağım mottomu kendime gece gündüz tekrarlarken, hain İtalya bana 45 gün süreli 30 gün konaklamalı vizeyi hazırlarken ve İspanya arkadaşıma vize vermezken hayaller Thasoss gerçekler Sakız oldu.

Güzel kadın severim, akıllı kadınları severim, neşeli kadınları severim, sohbeti su gibi akanları daha da severim. 




Ah bu sonbahar mı beni böyle yaptı? Yoksa "Selanik'te Sonbahar" 'ı okuyunca hayatım mı değişti bilemedim. Sonbaharı sevmem de komşuya yapılan sonbahar ziyaretlerini rutine dökmeye karar verdim. Bundan sonra her sonbahar kapısını çalarım artık nasılsa alıştım.

Yeşilköy semalarında, seçtiğim koltuğun değiştirilmesi ile başlayan yolculuğum güzel kadınların gelmesi ile eğlenceye bağlandı. Yemeler içmeler seansının başlangıcını daha İstanbul'da verdik dememe gerek var mı? :)

Zamanında havalanan uçak bir tanedir. 02:35 Adb bu sene 3. kez beni karşıladı hem de yine yeniden en ıssız hali ile. Ekip 4 kişi olunca  karşılıklı banklar bulup yayılmak ve shuttle beklemek şart oldu.

Sabahın en deli yağmurları ile 06:05'te kendimizi çeşme limanda bulduk.
Uykusuz geçen gece bana ne kadar sevimli gelebilir ki? Olsa olsa 5 karış surat, ağrıyan bel, kapanan gözler olur bendeki etkisi.

Ben uykusuzluktan o kadar sersemlemiş olmalıyım ki, güvenlikten geçerken omuzumdan çıkardığım çantamı, x ray cihazı civarında bırakıp, duty free nin renkli kollarına atlamışım.

Ne zaman aldıklarımın bedelini ödeyecek oldum, aklım o zaman başıma geldi!
Hep böyle olmuyor mu zaten bedel öderken gözlerim açılıyor; sanki biraz zamanlama hatası yapıyorum demeden edemiyorum kendime.

Şansım yaver gitti de çantamı sağ salim aldım ve uykusuzluğun bedenimde ne kadar bol durduğunu anladım.

Uykusuz hayat mı? 5 dk uyku için ben yakarım bu gezegeni söylemiş miydim?

Üzerimize yağan yağmurlar eşliğinde, homeless Leylalar şeklinde gemimizi bekledik. Sürprizler Sakız'da saklıydı tabii. Gemi aldı bizi Sakız'a attı. Hoş geldin yağmuru eşliğinde 50 dk kadar pasaport kuyruğunun ödülü de sağanak yağmur oldu. Yağmuru sevmeyen ben, uykusuz ben daha da dermansız kalmaya başlamıştım bile.

Sakız için otel tercihimizi liman otellerinden Pelineon Rooms için yaptık. Temizliğe, gürültüye, lükse karşı takıntınız yoksa kalacağınız bir otel. Benim gibi hijyen de hijyen derseniz evden havlu ve çarşafınızı götürmeniz şart derim. ;) Şahsen ben götürdüm.

*otelimizin önü*

Liste başı olan araba kiralama şirketi Hertz, saat 11:00'de aracı gidip almadığımızdan büyük bir terbiyesizlik yapıp, arabayı başkalarına kiralamış.
Demek ki neymiş, dakik olmak önemliymiş.

Adaya akın eden Türk turistler ile aranızda ister istemez bir dayanışma, yardımlaşma gelişiyor. İlla ki restoran, plaj ve otel önerisi oluyor herkesin. Aslında önemli olan organize gidebilmek. Benim elimde destansı ada notlarım vardı. Hertzin de verdiği harita ile harmanlandı. Oda arkadaşım Yasemin'in co pilotluğu ile adayı gezdik. Yazılan her şeye de inanmayın derim. Çünkü beğeni göreceli bir kavram.

Merkezin kuzeyindeki Karfas Beach ise konaklama, yemek ve deniz imkanlarını harmanlamış durumda. Arabasız gidenler için konaklamaya birebir. Şahsen arabasız gitsem tercih edebileceğim bir yer oldu.

3 güzel kadınla ilk akşam yemeğimizi ve ilk şaraplarımızı burada içtik. Fiyatları daha makuldü. Servis kalitesi çok yükseklerde olmasa bile güler yüzlü servis personeli var ve ilgililer.

*Menüde yok yok *


Deniz mahsülleri ile aram çok iyi olmamasına rağmen yediğim karidesi beğendim ve tabağımı bitirdim. :) Benim için başarı tabii.

Ardından adanın merkezini gezmek istedik. Ama ne tesadüftür ki herkes Türk turist. Adanın yerlileri üniversite çağlarında ya da gözü toprağa bakan amcalar teyzeler şeklindeler. Eğer amacınız eğlence, çapkınlık, one night stand ise doğrudan söylemeliyim ki gitmeyin. Sizi bu durumda Mikanos paklar, Sakız size çok şekerli kahve gibi baygınlık yapar, anında kaçınız :)

Sahil şeridinde tavla oynamak mümkün olduğundan tavla bira eşliğinde üniversiteli gençler havasında vakit geçirmeniz mümkün. Adres de veriyim efendim; Mikel Coffee.



Biz Türk işi tavlaya mı geldik derken kulağımıza ilişen Yunan ezgileri bizi Greek Fish Taverna'ya yönlendirdi. Kaldığımız süre boyunca denk gelen tek canlı müzik mekanıdır kendisi. Aman kıymetini bilelim, koskoca adada bir tek. Gayet salaş ama canlı müziği içten bir mekandı.

Tok karınlara rağmen, görseldeki midyeden midemize indirmeden edemedik. ( Bünyem denize karşı direndi ne yalan söyliyeyim.)

*Midyelerden bir demet*



2. gün denize girmeye karar veriyoruz ve soluğu Lithi'de alıyoruz. Mavi berrak bir deniz sizi bekliyor. Plajda tesisler var. Deniz güzel ama restrorantlar için aynı şeyi söylemem zor. Sadece karnım doysun denilecek cinstendi. Türkçe konuşan personel mevcut. Aklımda kalan biraz da ters oldukları...

Lithi sonrasında soluğu herkesin bayıldığı Maura Volia Beachte aldık.  Herşey güzel deniz çılgın, taşlar enerji veriyor ama tesis olmaması mesela beğeniyi düşürebilir. 

Şurada bir şezlong olsaydı da daha rahat yayılsaydım dedim içimden :)

*Manzara Cennet*


Plaj sonrası bir önceki gün bizi ihya eden Karaztas restorantta kahve molası vermemizle akşam yemeği için bekleme sürecimiz başladı.

2. günün akşam yemeğini müzikte başarılı olan Greek Fish Taverna'da yemeğe karar verdik. Yalnız yemek kalitesi beklentilerimizin altında kaldı diğer yandan hesaba yanlışlıkta 10 Euro fazladan yazılması, benden iyi Türkçe bilen personelin özür bile dilemeyişi, bize Türk'ün adam kazıklama sevdasını yeniden hatırlattı.



Servis yapan şef garson Alex, 50'li yaşlarını süren bir Türk.
Adı Alex, esas adı Yusuf. Mübadele zamanında devşirilmiş. Ben Alex dedikten sonra aslında adım Yusuf deyince kafamızda aynı cümle belirdi:  BURASI NASIL BİR ADA? BURANIN ALEX'I BİLE YUSUF ÇIKIYOR! :D
Gümülcine'li Yusuf, tarihe Alex vakası olarak geçti bence haberi yok. :)

Karşı kıyıya tatile gidiyorum demeyin kimselere. Bildiğiniz Urla, Foça civarı dolanıyor gibisiniz.
Bu nedenle adada yalnızlığı tercih etmek önceliğiniz olmalı.

3. gün adayı terk eden yağmuru fırsat bilip kendimizi masal köyü Pirgi'ye attık. Pirgi için özel bir ada gezisi yapılır. Nikon makinayı kapıp, kendinize poz verecek güzel bir model bulduktan sonra 2 gün Pirgi'de vakit geçer diye düşünüyorum.



Ya da benim gibi yalnız kovboysanız selfie severim, tek gezer ama yine fotoğraf çekerim derseniz yer gök sizindir. Arkeolojik yapı inanılmaz pozlar çıkarmaya gebe. Benden yazması.



Sonrasında hızımızı alamadık ve bir koy daha görmeye karar verdik. Bu kez istikamet Kyra Despina restoran civarı. Öğlen yemeğini de burada aldık. Akşam için de Türk bir tatilcinin önerisi ile Pasha'yı seçtik. Yemekler lezzetliydi. Sadece ızgara istediğim kabak kızarmış geldi ve bu kez Caciki biraz olmamıştı.
Servis ve restoran sahipleri çok cicilerdi. Öyle ki kendi meyhane müziklerimizi, telefondan hoparlöre bağladık ve güle eğlene anlata söyleye dinledik.

Şarap yine çok güzeldi be! ;)


4. gün sabah ver elini Mesta. Köyü ilk gördüğüme birisi burayı haritadan silmiş olmalı, öyle olmasa burası çoktan dağalırdı diye içimden geçirdim. Bu evler kalmazdı dedim bir sonraki seferde.

Görseller inanılmaz güzel. İnsanları çok tatlı. Her köşe başında tonton bir teyze size el sallıyor neredeyse.
İnsanlar insan gibiler.
Evlerinin balkonunda, kapısında domatesler var kuruyor.
Biber var iplere dizilmiş.
Kapıları açık.
Yüzleri gülüyor.



Mesta'da konaklamak isteyenlere orijinal taş evler var.

Şiddetle tavsiye ederim. 1 gece muhakkak bu köyde kalın pişman olmazsınız. Öylesine estetik ki binalar, gider boruları diye tabir ettiğimiz boruları dahi ortama uyacak renge boyanmış.



Güzelliği detaylarda arayan insanlardansanız, kesinlikle görmelisiniz.

4. günü  bitirmeden yine bir deniz molası için Merikounta'ya geçiyoruz. Issız bir koy. Araba ile gitmek mümkün. Deniz sakin.

Havanın erkenden güneşi bizden çalması nedeni ile rotamızı Lakgada'ya çevirdik. O kadar virajlı yolları gitmeye değer miydi hayır. Ne gördük, bir balıkçı kasabası ve dizili restorantlar. Son akşam yemeği son şarap derken günü tamamladık.

Sonrası malum valiz toplamaca, akşam atıştırması.

Gece geç uyuyunca 3 saatlik uyku ile yollara düşen 8 feribotuna kendini atan ben, uykuya hasret eve dönüş yolundaydım.



Bu tatilde kendim gibi ama bambaşka 4 kadın gördüm.
Çok güldüm. Karnıma ağrılar girdi, gözümden yaşlar süzüldü.
Çok yedim.
Çok eğlendim.
Çok içtim.
Nispeten gerçek hayatıma göre az konuştum.
Kendime dersler çıkardım.
Pek çok konuda yalnız olmadığımı gördüm.
Kalbimiz var hepimizin, yaşlar, işler yörüngeler farklı ama kırılan ya da yaşayan kadın kalplerimiz var.
Yok artık denecek anılarımız varmış.
Bunu bir tek ben yaşadım, bunu ancak ben yapardım yaa diyeceğim pek çok şeyi arkadaşlarımın yaşaması ve yapması beni daha çok düşünmeye itti.
Aklımın yettiği kadarı ile ilk kez bir tatilde sadece 5 sayfa kitap okudum.
Yazı yazmadım hiç.
Bu kez gözlemledim.
Eğri doğru, hata günah, hak hukuk derken kafam daha da karıştı.

İyi ki gittim dediğim tatillerimden biri oldu.
Yalnızlık güzel şey.
Bazen 5 kişilik yalnızlık da yaşanabiliyormuş.

Önyargılı olmamayı, ben kötüyüm, sen kötüsün, kötüsünüz abicim derken aslında bazı gerçekleri görmezden geldiğimi anladım.

Ne ara bu kadar kalpsiz olduğumu ben biliyorum da siz bilmeyin.

Tatil olsun her zaman. içinde kahkaha olsun.

Aşk olsun, kim bilir adanın bir yerlerinde aşk sizi bekliyordur.

Ayşecanımın dediği gibi "Mutlu aşka içelim!"

Güzel kadınlara....





















































4 Eylül 2015 Cuma

Tinderella'nın Ömrü 5 Gündür


"Bilmiyorum" kelimesinin ayıp sayıldığı bu coğrafyanın insanı olan ben, kendi başıma bir keşfe çıkmaya karar verdim.

Tarihi çok da eski değil, 2014 Haziran ve 2015 Haziran ve 2015 Ağustos aylarında gazeteden okuduklarım ve evli bir arkadaşımın eşinin Tinder'ellalara yazıyor olması beni bu sanal çöpçatanı kullanmaya itti.

Aslında 2 hafta önce telefona yüklemiştim ama iş güç derken aklımdan çıktı.

İşin ucunda, gururu incinmeye başlayan bir arkadaş olunca, Tinderella olmam şart oldu desem yeridir.

Telefonu elime aldım ve uygulamayı açtım. Varan 1: Facebook hesabınla eşleşmeden Tinderella olamıyorsun.

Arkadaşımın mutluluğu uğruna gidilen yol mubahtır Bayan aY, haydi bakalım bas tuşa!



Tarih: 28/09/2015
Uygulama Facebook profil fotoğrafınız ile size bir profil açıyor. Adınız adınız oluyor :) Doğum yılınızı da cart diye aldığından, yaşınızda doğum gününüzün geçip geçmemesine göre yaşınız ekranda yazıyor.

Şahsen bana kocaman bir 32'yi layık gördü.

Dilerseniz instagram profilinizi bağlayabiliyorsunuz. Bayan aY Ve kendiniz hakkında bilgiler verebiliyorsunuz. Hakkımda diyebileceğim en renkli şey herhalde pastacı olmamdır. Bu fırsatı kaçırır mıyım hiç? Açıklama alanına " Masum Bir Pastacı" yazarak, İşte artık Tinderella'yım!

Turuncu / kırmızı arası merkezden çevreye yayılan alarmla belirlediğin özellikte adayları program aramaya başlıyor.

Bu arada cinsiyet, yaş, km gibi detayları ayarlıyorsunuz. Yanılmıyorsam uygulamayı ilk kullandığımda km seçmemiştim. ;) Kusura bakmayın beyler. ;)

Birer birer adayların fotoğrafları düşmeye başladı. 2 dakika olmamıştı ki gözüme ilişen bir profili beğendim.

Ve Macera Başladı:

*Özgür*34* Anında sistem eşleştirdi. Anladığım kadarı ile bu arkadaş elinde telefonla gezenlerdendi. Slm ile başlayan sohbetine çok da iştirak edemedim. Ev nerde demesi ile kendisine en tizinden çaaaavvv demek sureti ile...

*Ahmet*37*Satış Mühendisi beğendiğim 2.profil oldu. Ve e biz gene anında eşleştik. Allahım sanki şanslı günümdeyim ben :)

ilk mesaj hemen geldi tabii. En azından kısaltma yapmadı diyerek mutlu oldum ilk etapta. Pastacı olmam, ne kadar tatlı bir pastacı olmamla başlayan sohbetin ne kadar devam edeceği merak konusu iken hadi dedim ben de sorayım "Sen ne iş yapıyorsun Ahmet? satış mühendisiyim deyince sohbet bir anda eğlenceli bir hal almaya başladı. Hep beni mi didikleyecekler? Başladım sormaya? Nasıl Satış mühendisi olunuyor? Satış mühendisi ağırlıkla hangi sektörde çalışır? vs derken okuduklarımdan gördüğüm Ahmet reel biri. verdiği bilgiler doğru ve biraz da akıllı çıktı! Sağ olsun sosyal ağlar da bu bilgileri doğruladı. Linkedin' sen de sağ ol be! :) Bu sayede aynı üniversiteden mezun olduğumuzu da öğrenmiş oldum.

Sanırım yazdıklarımı dikkatle okuyor olmalı ki, senin pastalar için eğitim mi alman gerekiyor dedi... Tabii şu an yaptığım işle ilgili sorular yöneltince kafasında soru işaretleri oluştu.

Ahmet Tinder maceramdaki en ilgili & bilgili insan oldu. Hani yani bende de ne göz varmış, 2. seçimimde benle aynı okuldan eski bir bankacıyı nasıl bulduysam?

Saatler geçti Ahmet yeniden mesaj attı. Artık o kadar uykum gelmişti ki sohbeti cumartesine erteledim.

Cumartesi kaldığı yerden devam eden sohbette herhangi bir sarkma, salaklaşma, sapıtma yok.

Pazartesi sanırım yola koyulur koyulmaz bana mesaj attı :) Gün içerisinde konuşmak istedi ama uygun olmadığımdan; mesai bitiminde ben onu aradım.

Hiç tanımadığınız, yazdıklarından bildiğiniz birisi ile 67 dk kesintisiz konuşabilme ihtimaliniz de varmış bu hayatta.

Yaz'dan, tatilden, İzmir'den, pastalardan, iş güvenliğinden derken anlıyorum ki Ahmet de bir dönemler bankacıymış. 2009'da bırakmış. Ve Ahmet, hafta sonu tatile gideceğim yerde atm sıkıntısı olduğunu, yanıma nakit alırsam, daha rahat edeceğimi söyledi.

Ve kafamda bir soru işareti daha beliriyor: Bankadan yolu geçmeyen bir allahın kulu kalmadı mı bu memlekette?

Dostane geçen 67 dk sonrasında birbirimize iş çıkışı yol arkadaşı olduğumuz için teşekkür ederek telefonu kapattık.

Sonrasında Ahmet profilini kapatacağını ileten bir mesaj attı. Nasılsa telefon numarası vardı...


Tarih: 29/08/2015
*Atılım*33*Bankacı Ya bu bankacıları ben nereden buluyorum arkadaş! çekim gücü yüksek herhalde memlekette bu bankacıların. Çok çok ısrarla kahve içelim teklifini olur 37. haftada olabilir diye geçiştirdiğim nadide insan. Başarılar!

*Mehmet*32* Restoran İşletmecisi. Küçükyalı'da balık restorantım var, seni ağırlamak isterim dedi ve ayvayı yedi :(( BALIĞA ALERJIM VAR SAĞ OL almıyım :)

*Semih*32* Yazılımcı* Home Office çalıyormuş bugün pastalarım ne de güzelmiş... Sağol ya sen o yazılımcı halinle kendine otur da "nasıl akıllı olunur" isimli bir program yaz. ;)

*Sertaç*32*Bankacı: Gayet seviyeli, kendi halinde, bankacılık üzerine başlayan sohbette 4. günün sonunda Tinder & Rusya maceralarını bana anlatma gaflette bulunarak kendi ipini çekmiş insan. Bol şans... !

Tarih: 31/09/2015
*Deniz*33*Fotoğraf Sanatçısı: Efendim oyunculuk da yapıyormuş, pastalarım ne güzelmiş ben de çok güzelmişim ona model olmak ister miymişim. :) Arkadaşım asrın hatasını yapmadan, hadi canım...

Tarih: 01/09/2015
*Nihat*Aydın*33* Bu arkadaşlar üşenmediler beni instagram'dan eklediler. Çünkü kendilerine Tinder'dan cevap gitmedi :) Pastalarım çok güzelmiş, o nedenle instagram'dan da yazmak istemişler. Çok kibarsınız yaa :)

Uygulamayı Kullandığım Süre : Tam 5 Gün.
Eşleşme Sayısı:32
İnsan gibi kendini bozmadan sohbet edebilen erkek sayısı: 1
Pastacı ne güzelsin sen böyle demeyen erkek sayısı: 0
Kahve içelim demeyen erkek sayısı: 1

Kendimi çok gezenti bilirdim ama memleketimin erkekleri de pek gezenti çıktı! Profil fotoğraflarının pek çoğu A.b.d., İtalya, Rusya, Singapur' da...

İtalya için Pisa Kulesi en popüleri.

Rusya için Kızıl Meydan. ( Yemeyin bizi ya amaç sanki tarihi fotoğraflamak..)

Elinde rakı kadehi olan erkek sayısı haddinden fazla saymadım ama 200'den fazla profile şahit oldum desem yeri var. Sigaradan fazla desem yeridir...

Erkeklerin diğer tutkulu fotoğrafları da yoğundan daha az yoğuna doğru şöyle sıralanıyor:
Motosiklet
Kar Tatili
Yaz Tatili ( mayolu, denizde, kumda)
Araba
Kedi & Köpek
Spor Salonu Halleri
Dövmem var dövmem diyen portreler
Gece Klupleri
Smokinli fotoğraflar
Pilot olduğunu kanıtlayan fotoğraflar
Su sporları yaparken çekilen fotoğraflar
İstanbul Boğazı

Adayların yoğunlukla sahip olduğu isimler: Ali, Murat, Mustafa, Seyfi, Hamdi, Halil, Abdullah, Can, Berk.

İnsanlara mesaj yazmaktan çok, yeni profiller araştırma ile vakit harcadığımı belirtmeliyim. Ayrıca göz attığım profil sayısı 500'e yakındır. 500'de 32 dersek, ortalığın halini siz düşünün.

Bir ara kadın profillerini de incelemedim değil. Ördek dudağı yapmak, gözleri belertmek, dekoltesini sergilemek, asansör pozlarının ötesine geçememiş kadın profili de haddinden fazla. Bu arada bikinili pozları olan ablalarımız da var epeyce. Erkek gözü ile bakarsam, hakikaten içi boş çıkmayacak kadın bulmak da 500'de 32 olabilir.


Bu arada evli arkadaşımın profili karşıma 5. günde çıktı ve ben arkadaşıma ekran görüntüsünü ve benden ona giden "like" ı da gönderdim. Artık bundan sonrası onların bileceği iş.
Ben misyonumu tamamladım. Araştırmamı yaptım. Veriler yukarıda.

Eşi olarak görmek mi ister, ben sana Tinderella olurum mu der orası da arkadaşımın bileceği iş.

Meraklısına Tinder'dan eğlenceler.

Kapılıp gitmek ya da one night stand olur bunun adı demek size kalmış.

Tinder'lı ya da tinder'sız,  karşınıza iyi insanların çıkacağı günler dilerim.

Başı serin, ayağı sıcak tutmak lazım efendim benden yazması. ;)




Bu şarkı tüm Tinderella'lar için :))























3 Temmuz 2015 Cuma

Tatil Dediğim Şey ...

Yazan yerlerime bir haller mi oldu, yoksa ben artık yazamıyor muyum,yoksa yazmak dışında eylemlere mi savruldum ben bile bilmiyorum. 
Az düşünüyorum az yazıyorum ve itiraf ediyorum sanki az da okuyorum! 

Üretmem için tüketmem gerek bunu bir kez daha ispatladım. 

Yazma istediğim evimin yakınındaki yokuştan, elimde valizimle savrulmadan inöeye çalıştığım anda aklıma geldi. 

648.374.124. Cü yalnız tatilime çıkmış bulunmaktayım. 
Ve her seferinde şu valiz illeti bana yalnız çıktığımı hatırlatıyor tatile. 

Benim için single olmayan tatil, valizi erkeğin taşıdığı tatildir. :) 

Valiz taşımaya da biri lazım değil mi şu hayyatta. Valiz, market ve benim şahsi alışveriş poşetlerimi taşımaya hatta. 

Bu kadar açıksözlü olmam hayatımın hiçbir dönemini kolaylaştırmadı ama doğrusu sözümden vazgeçmem : erkek dediğin poşet taşımak için lazımdır! Vallahi öyle. Tanıyan varsa konuşsun. Ben çok severim böyle biri yaver gibi dolansın peşimde.ohh mis! :) 

Bir valiz nelere kadir. 
Güle oynaya, hoplaya zıplaya gitsen dahi; uçaktan, otobüsten, trenden, vapurdan, metrodan indiğinde kollarını iki yana açmış seni bekleyen biri yoksa YALNIZSIN arkadaş! 

Sen o valizle başbaşaysan, nereden inip bineceğinin derdi seni dürtüyorsa, bindiğin aktarma aracında için geçse bile uyumadan, yorgubluğa direnip, gözlerini açık tutuyorsan, için geçip de başını yaslayamıyorsan birine işte tam da osun : YALNIZSIN! 

Kendi kendine olma halinin neyini seviyorum biliyor musun? Sen sana tabisin. Ye, iç, uyu, zıbar, pinekle keyfinin kahyası olma ayrıcalığı tadından yenmeyecek bir meyvedir.

Arada canının sıkılır elbet. 
O zamanda sosyalleşeceksin. 
Yan masa, karşı şezlong, çapraz tabure falan ayırmadan sosyalleşeceksin. * Bu kısım canarkadaşım, Ayşecan'ıma ithafendir" ;) 

Tatil kafası bambaşkadır. Ben bu dünyaya herep tatilde olmak için gelmişlerden biriyim. Tatil için çalışırım. Tatil uğruna her türlü işkenceye katlanırım.

Tatil demişken, bikini dieti yapiciiiiim aman da kilo vermem lazım; selülitim Antalya portakal bahçelerini solladı diyenleriniz elbette vardır. 

Ben de her zamanki çok bilmişliğimle kendime yeni bir formül uydurdum. Başucuma koydum. 
Dum dum dumdan sonrası facia... Nasıl mı? 

Hızlandıran Ice Tea 
1 litre soğuk su
1 iri kabuksuz şeftali
1 poşet yeşil çay
1 poşet earl grey tea
250 ml kaynar su
1 çubuk tarçın
İstenirse esmer şeker veya bal

Çayları ve çubuk tarçını 250 ml kaynar suda demliyoruz.Soğuyana kadar bekliyoruz. 
Soğuyunca, dilimlenmiş şeftali ve 1 litre soğuk suyla buluşturuyoruz. 
Dolapta 1 gece bekledikten sonra afiyetle içiyoruz. 

Duma duma dum kısmı şu : Eğer 2 bardaktan fazla içerseniz aynı gün içinde bütün gününüz zehir olur kapıdan dışarı çıkamazsınız. Sanırım anlatabildim :) 

Ben 1 litreyi bir günde içtim desem .. ;) 


Sağlıklı, mutlu günler, sıcak ve güzel bir yaz dilerim.

Arabaları alkolsüz kullanalım, hızlandıran Ice Tea'den az içelim, bol dondurma yiyelim, mutlu olalım mutlu! :) 

Bayan aY, herkese iyi geceler diler. ;)

15 Mayıs 2015 Cuma

Tek Kişilik Koltuk

Bundan tam 6 ay önce yine bir cuma günü Bostancı-Kabataş İdo'sundaydım. 
Aklımda bambaşka şeyler, kalbimin ortasında çöküntü değil, çıkıntı vardı.
İçim yine aynıydı.
İçim mutluydu.
İçimin bir yanı korkuyordu. 
İçimin diğer yanı da hüzünlüydü. 
Gemide oturduğum koltuk 2 kişilikti. 
Korkmuyordum yanımdaki koltuğun boş kalma ihtimalinden.
Ne zaman ki ben hayal gördüğümü anladım, o zaman yine tek kişilik koltuğa kaldım.

Hayat bir yolculuk değil mi? 

Ben hayatımda ölüm acısını da gördüm, aşktan boğulmayı da gördüm, aşktan sürünmeyi de gördüm, aldatılmayı da gördüm, terk edilmeyi de, vefasızlığı da gördüm, iftiraya da kurban gittim, haksızlığa da uğradım, mutsuzluktan uyuyuyamadığım da oldu...
Doğduğuna şükrettiklerim oldu, teyze oldum / hala oldum. Sevildim ama sevmediğim oldu. Aldatılmanın acısından aldatıp, gözüne soktuğum insanlar oldu. Terk de ettim hatta duyduk duymadık demeyin adamı çok güzel terk ederim ben! Vefalıyımdır, kazandığım insanları bırakmam deli divane severim ben, buradan Çin'e gitse bırakmam. Kırılırım bazen, söylerim kırıldığımı ve yeniden kocaman sarılırım. Haksızlığı hiç sevmedim.  Kimsenin hakkını da yemedim. Mutluluktan uyuyamadığım gecelerim oldu.  Sabaha kadar düşünüp, durduğum. Hatta hayaller kurduğum zamanlar...

Saat tam 19:00 15 Mayıs 2015 Cuma. 
Cumaları terk edildim.
Başka birine yine bir Cuma aşık oldum. 
Haftanın en sevdiklerimdendir Cuma. 
Kitaplar der ki , uğurlu günün Cuma.
O zaman ben cumalar sevmeliyim diyorum içimden.

Hele bir de evde değilsem cuma gecesi değmeyin keyfime.

Geçen yılın aksine yeniliklerle yeni yaşıma merhaba o zaman.

Değişiklik iyidir.

Temizlik iyidir.

Telefon rehberini temizlemek, hepsinden iyidir.

Aşk dolu, mutlu yaşlar bana o zaman. 

Küllerimden doğmuş halimle, en sevdiğimle kutlama başlasın. 

Happy birthday to ME :-) 

5 Mayıs 2015 Salı

Hızır İlyas Duy Beni

Her sene bir yanımdan çekiştirirler. Aman da dileğini yaz as, gül dalına, gülün yanına göm ya da denize at. 
Yaptım , yapmadım.
İnandım inanmadım. Senelerdir hep aynı terane. 
Değişen bir şey var evet😀 Bugün benim canım kızımın doğumgünü. 4 yaşı bitti. Minicik bir kedi yavrusu gibiydi. Şimdi saçı beline değen havalı bir küçük hanım. 

Aylar öncesinden karar vermiştim. 
Bu sene hızır ilyası kendimce kutlayacağım. 
Aklıma deli divane gelen şeyleri yazdım zaman zaman. Akıllı telefonumun notlarına kaydettim.
Hızır ilyas döner bakar mı yüzüme bilmem ama benden istemesi. Vermezse onun yüzü kara! 
Bolluk bereket içinde günler dilerim.
Mayıs ayı en sevdiğim ay. 
Bu aya aşık olun e mi? 
Bu ay aşık olun. ;)

İstek / arzu / sipariş / imkansız Listesi
Yiyip kilo almamak
Solarium cihazı ya da odama 30 m2 lik balkon ve küçük bir havuz.
Dökülmeyen saçlar
Çocuk olmak
Dünyayı gezebilmek
Kitchenaid mint yeşili tezgah üstü mikser
Bir sürü ayaklı pasta tabağı
Çemberimde gül oya dizinin dvd serisi
Akşam yemeği için Paris'e gitmek
Dijital mutfak tartısı
Bıngıl olmayan kollar
Düşünce gücü ile kilo verebilmek
Kazayaklarını kazlara satabilmek
Belçika'ya yerleşip, ülkenin en zengin çikolatacı ile izdivaç yapmak.
Çikolata sonrası selülitlerden, popoma değen sihirli bir değnekle anında kurtulmak! 
Doğuştan bakır saçlı olmak.
Havadan 300 bin TL sahibi olmak ve Fransız esnafını kıskandıracak asalette butik pasta / kahve ürünleri satan bir dükkana sahip olmak.
Beklediğim tam turun gelmesi.
Cuma akşamı dedim mi hooooop elimde bir kabin bagajı ile havalimanında olmak. 
Nine West'in ceo su olmak ve bütün ayakkabıları bedavadan giymek. 
Prada ile izdivaç ve elbette çanta, gözlük, elbise vs derken tüm koleksiyonlara sahip olmak.
Christian Louboutin ile evlenebilme ihtimalimi yükseltmek! 
10 saatliğine hayalet olmak ve ATU duty free de ürün deneyecek kadınların hepsine görünmeden makyaj yapmak ve hepsini bu esnada maymuna çevirmek :) 
Gitmişken, yeni parfümler koklamak ATU'da ;)
Endamına aşık olduğum Barcelona'yı yeniden keşfetmek.
Doyamadığım Amsterdam'a yeniden uçmak.
Haftasonu denince, akıllarda hep haftasonu tatilinin canlanması. Gecelere akmadığım sürece geceleri kaldırmak. Hep gündüz olması. Güneşli bir iklimde yılın 12 ayı yaşamak. Çalışma hayatı denen şeyin buzdolabı ve koltuk arasında geçip gitmesi. Koşu bandında 90 dakika geçirmeden 90 dakikanın geçmesi! ( su gibi akan zaman istiyorum aslında.) nike airmax lerin bana 50 adet hediye gelme ihtimalinin gerçek olma ihtimali. Her hafta yeni bir gardroba sahip olmak. Parmaklarımı şaklatarak nevresimlerin değişmesini sağlamak. Dip boyasının tarih olması. Bir kez manikür yaptırıp, bir kez oje sürdürüp mezara kadar idare etmek! Sabahları tekne ile denize açılmak. Uçakla işe gitmek. 
Yalnız ölmemek.
Yaşlanmayı durdurmak.
En son olarak, son kez aşık olmak.
Son olması.
Son olma ihtimalinin gerçek olması.

Eee siz dediniz yaz dileklerini diye.
Yazdım vallahi olursa beri olmazsa geri-sin geri! :) 

Mutlu aşklar & mutlu baharlar 🍀


25 Nisan 2015 Cumartesi

Armut.Com

Artık Sipariş vermenin kolay bir yolu var.

Ben pişirirken tek başıma yemektense paylaşmak istiyorum.

siparişleriniz için :

Armut.Com

<a href='http://armut.com/HizmetVeren/ayfer-y-istanbul-kadikoy-butik-pasta-ve-kurabiye_99131'> Ayfer Y. İstanbul Kadıköy Butik Pasta ve Kurabiye - Armut.com  </a>

Her iki linkten birine tıklamanız yeterli.

Sevgi tatlı bir şeydir.

Paylaştıkça çoğalır. ;)

15 Nisan 2015 Çarşamba

Hello Kitty Aç Kısmetimi / Çorabımla Sev Beni

Yaşamayan kedilerle konuşmuyorum öncelikle bunu belirteyim.

Canımız, ciğerimiz biricik Kitty'mize aşırı bir sempati beslemediğimden belki de bunlar geldi başıma. 
Geçenlerde bakımlı olmanın en has kurallarından olan, manikür - pedikür işlemlerim için her zamanki salona gittim. Hiç huyum olmamasına rağmen, sırf gözüme iliştiğinden soket Hello Kitty'li çoraplarımı da ayağıma geçirdim giderken. 
Şimdi gene yanlış anlaşılacağım kesim.
İçine çocuk kaçmış, koca kazık kadıncıklardan değilim elbet. Hani saçlarına düşen aklara da 2 veya 3 ile başlayan yaşına aldırış etmeden; ayıcıklı, kedili, ördekli, fareli, Minnie, Mickey ya da Hello Kitty giyen ablalardan olamadım bir türlü. Hani böyle içine fare de kaçmış oluyor bunların. Cümleleri de aynı hep aynı " amaaağğ aşkkıııııım, aşkitoooom, bal böceğiiim" böcekler öpsün hepinizi!
Dallı güllü ruhu gipsy olan ablalardan da olamadım.
Düz olamıyor musunuz kardeşim? 
Ya da  cinsiyetine ihanet etme, yaşını da atma yabana doğru dürüst giyin işte. Vazgeç ayıdan, çiçekten ...

Benim ayağıma geçen çorabın hikayesi şöyle başlıyor. Canımın içi Doğa'cım bana yılbaşında hediye etti. Ne yapayım, 4  yaşındaki sabînin kalbini mi kırayım? 
Kırmam.
Aldım , kabul ettim.
Evin içinde de giyiyorum.

Manikür salonu ev içi değil haklısınız ama olacağı varmış işte.

Neyse işte, koltuğa kuruldum. Bir yandan koltuk çalışıyor sırtım, belim ve bacaklarım masaja maruz kalıyor. Ellerimin biri suda. Bir elimde sigaram. Çizmemi çıkardım. Sıra geldi çoraba. Çıkardım koydum uygun bir yere. Benim canım maniküristim, ( 16 sene oldu tanışalı; hala benim mürvetimi görme derdinde. Canım benim. Arkadaş gibiyiz ben ona dert yanarım. fikir sorarım. Küçücük bir ergendim tanıştığımızda şimdi koca kazık oldum ben. O da 40'ların başında ) aaaa biliyor musun Bayan aY bekar. Bakma sen bunun böyle olduğuna. Elinden mutfağa dair her iş gelir. Yok mu şöyle uygun biri tanıştıralım, cümlesi ile salonu henüz terk etmemiş olan, 2 ay önce 2. Evliliğini yapan, 40'lı yaşlardaki ablaya karşı marketing dersine giriş yaptı. 
Hiç havamda olmadığından bulaşmak, terslemek dahi zor geldi. 

Eh her zaman böyle ablalar vardır. 
Radar gibi. Evlenen, boşanan listesi tutan , kim gebe, kim tüp bebeğe gebe bilen; sorsan mercimek çorbası tarifinden habersiz tipler! 

Abla da hemen kayınanne edası ile gerim gerim gerildi ve düşündü. Ay ayol, bizim eski mahalleden ( yuh, mahalle kavramı mı kaldı; şehirde yaşıyoruz ey kadın! ) falancanın oğlu var. Ayol, aslan gibi çocuk. Ankara'da okudu, mühendis oldu, ama yazık garibim baba işini devraldı. Sonra büyüttü çorapçı bunlar ayol. Çorap fabrikası var!

Aha!  Benim Hello Kitty çorabımın alameti farikası belli oldu!!! 

Kadını duymasam iyi, görmesem iyi. Bir elimde sigara, kucağımda çoraplarım(!) kadına bakıyorum.

İlgilenmiyorum, dedim gülümseyerek.

Abla saydı döktü.
Aile Karadenizli imiş. Yemeğe çok önem verirlermiş. İsterlermiş ki bir gelinleri olsun; sofralar kursun, allah allah donatsın, kocasına tapsın, ailesini mütemadiyen ağırlasın, yedirsin-içirsin ve ONLARLA beraber yaşasın! 
Ateşler bastı bana. Sakin bir insan olmaya söz verdim. Dellenmek yok! Gaza basmak yok. Bir ayağım fren üstünde yaşamaya devam.

İç ses: Ayaklarım suda yüzüyor. Ellerim kesilip biçiliyor. Şu halime bak esir gibiyim. Bir de ablanın  mantığa Gel!Bana bak kadın, ne arıyorsunuz siz köle mi, soyadınızı alan bir hizmetçi mi?  Hem hangi devirdeyiz? Beraber yaşamak da ne! Senin o dediğin 2. Cihan harbinden sonra kalmadı. Sizlere ömür. Hayır bir de o kadar uyanıklar ki bedavaya getirecekler aşçı ve hizmetli kadrosunu. Size hayatta başarılar...

Diyemedim tabii.
Kadın, kendi annesini aradı.
Bahsi geçen çorapçı, kendinden en az 7 yaş küçük arıyormuş! 

Bizim abla taarruza geçti. Ama hiç yaşını göstermiyor bu! Ufak tefek, çıtı pıtı! Elleri falan da pek güzel! Ayakları da küçücük! Dişleri de inci gibi! Oldu olacak tam detay verseydin be ablacım, ayakları İzmir Karşıyaka'lı 35,5! Kilosu Malatyalı 44! ( Yaz döneminde Kütahya 43; hatta 42 Konya'yı bile görür. Kışın 45 Manisa'dır.) Bedeni desen her daim 34 İstanbul'dur deseydin tam olsaydı.
Çüş artık! 
Çorapçı bir anda estetisyene ya da diş hekimine döndü sanki. Seçip bakıp alıyor. Gel vatandaş gel! 
Benim özelliklerim sayılıyor!! Bari gözüme baka baka yapmasaydın! Ayıp be! 

Peki tamam dedi, ablamız annesine. Bana da bir bir söyledi. Kendinden 7 yaş ..

Altta kalır mıyım?! Assla!

Lafı yapıştırdım suratına, derin bıçak izi kalsın istiyorum o suratta: Hakkı var 7 yaş küçük istemekte; erkek yaşı eşittir nüfus cüzdanı yaşı eksi sekiz. Anca kurtarır onu. Size rasgele dedim, gayet müstehzi bir tavırla! ;)

Abla gitti. 10 dakika sonra bir daha aradı benim maniküristi. Ayol bir daha düşünsün! Oğlanın annesi bayıldı, kız pastacı diyince! Ay bir şans versin oğlana! 
Oğlan: ben bilmiyorum ne demek oğlan? Kafanız kopsun e mi? Şuursuzlar ...

Zorla çocuğun adını verdi. Benim maniküristin hesabından oğlanı bulduk!  
Bu işler ekip işi! Kollektif çalışacaksım ki ersin başın göğe! 

Aman yarabbi! 
Kadının dediği gibi oğlan! Mahalle delikanlısı! Aynı zamanda çıka çıka tekstil öğretmeni çıktı. olsun ama. Bu memlekette okuyan bütün delikanlılarımız mühendistir bu ablaların gözünde. Çok tahsillidir. Çok eğitimlidir. Gözünüzde çıban çıksın dilerim ki!  Bahsi geçen oğlan, koyu GS'li. Facebook tarihinde, duvarına yaza yaza takımına dair övgüler yazmış kendi lisanınca! 
Bugün günlerden Gs!
Cim bom bom!
Nası koyduk be ...ünüze! 
Buraya ...e ...e geleceksiniz! 

İle devam eden profili görünce hem midem kalktı. Hem de beni bir gülme aldı! 
Siz buna helal süt emmiş ( bizim babamız sanki tarihi eser kaçakçısıydı! ) bir yavrucak bulun. Bu oğlan, daha ergemlik dönemini aşamamış. Birlikte aşarlar! 
Bol şans, diyerek kapadım konuyu.

Eyy okuyucu! Unutmayın! Sizi siz yapan takımınız değil! Hatta o sizi takmayan takımızına yazdığınız aşk ve küfür karışımı cümleler sizi siz yapıyor! 

Karşıma zorla çıkan çorapçı gör  -  öcü  ( evet bunlar olsa olsa görÖCÜ olurlar) den sonra Hello Kitty 'lerimi giymemeye karar verdim. Doğam'dan hatıradır. Çekmecemde saklarım. 

Başka göröcü hikayelerimde var. Hepsi bir anda olmaz. 
Sıra ile yazarım. 
Başınız serin, ayağınız sıcak olsun. 
Çoraplı & günler geceler dilerim. 

Sözün özü: Çorabımla Sev Beni ;)

8 Nisan 2015 Çarşamba

Benim Kafam Karıştı

Çok bilmiş olan insanların kafasının karışmaya hakkı yok mu? bence var hatta olmalı.
Sebebini bilemediğim karmakarışık bir yumağın içindeyim yaklaşık 10 gündür.
zevklerimin değişmesine imkan yok ama abuk olan gerçekliklerim var.
Mesela, yeşil çay içerken yanında turşu ve ekmek yedim az önce.
Çüş diyebilirsin bana, ben de şu an çüş diyorum; o sebeple de yazmaya başladım ya bunları.
Geçen hafta yağmurlu günlerden biriydi. Bir arkadaşım aradı. Bayan aY, ne yapıyorsun dedi hali ile.
Ne mi dedim ben ona?
"Şu an en meşhur iş arama sitesinde iş arıyorum fonda da4  mevsim  kitap okurken dinlenecek şarkılar cd'si dönüyor!" dedim. Cd'ye göz atmak istersen tıkla :)
Kitap okurken de fonda köpek havlamaları oluyor bu ara.
Kafam karışmış değil mi benim?

Soğuk havalarla beraber varlığından şüpheye düştüğüm aklımın kalan kısımlarını da ben sanırım baharın gelmesi ile ekmek arasına koydum ve yedim.

Bu kadar saçmaladığım olmuş muydu ya?

Bana her şey olur da damak tadım saçmalamaz derdim.

Elimizde kalan damak tadı da sanırım bir süreliğine elimizden kaçtı.


Unutkanlık

Aramam gereken bir kaç kadın var ve 3 gündür arayamıyorum.

En sinir olduğum insan tipi, " ay şekerim çok işim vardı arayamadım " diyenlerdir.
Hayırlı olsun, onlara uydum.

Gün içinde yapacaklarımı da artık post-it lere yazar, başucuma yapıştırır oldum. Hem de öyle güzel yazıyorum ki fosforlu kalemler, kalpli kağıtlar ve yapıldıktan sonra üstü daha kalın bir kalemle çiziliyor.

Vatan Millet Sakarya demişler ya hani, düzen tertip vay canına diyorum artık.

Bu kalem kağıt ve üstünü çizme işini kendime söz verdim, mayıs itibari ile daha fazla yapacağım.


Sıkılmadın mı sen ondan?

Kulakları çınlasın, tontişim der ki, " Bayan aY, sen kocayı alsan ondan da sıkılırsın 3 günde; koyuverirsin kapıya!"
Ruhu böyle olan bir insanı, ev - oda - arkadaş - sevgili - kitap - dergi - yatak - toka - çorap - terlik neylesin?

Ruhum sabit ama ruhum sıkılıyor.
Sıkıldıkça atıyorum.
Benden size tavsiye, eski olan ne varsa kurtulun. Ben her mevsim başında, aklınıza gelebilecek her türlü eşyamda ayıklama yaparım. Zamanı gelen atılır. Atılma evresi gelmeyen hediye edilir. Elden çıkarılır.

Hayatıma dair edindiğim en uzun alışkanlıklarım : içkim, sigaram ve bakır saçlarım. Vazgeçecek oluyorum içimi bir hüzün kaplıyor. Sanki annem beni bakır saçlı doğurdu. savura savura geldim sanki saçlarımı bu dünyaya.
İlgisi yok oysa.
Bildiğin koyu kestane diye anılır, bir yüzü siyaha bakar-dı saçlarımın.

En uzun alışkanlığım dediğim 7 sene  bitiyor Mayısta.

3 günde kocayı kapıya koyarım evet ama 7 senelik bakır saçımın da eski haline dönmesine tahammül edemem. :)

Bu da benim kafa karışıklığım olsun.
Fikir çarpışmalarım ve domuzdan beter inatlarım.



Kafam karışık halimle, kafası karışık bir tatlı yaptım bugün. Yapımı 4 dakika. Elinizi 4 kez hareket ettirince tatlınız hazır olacak.

Bütün kafası karışıklara gelsin bu tatlı. Ölçü sizsiniz, ben malzeme ve yapım aşamasını yazacağım.

Kafası Karışık Tatlı

Malzemeler:
Evde kalmış kek ( Siz misiniz kadınlara evde kalmış diyen; alın buyurun ben de keklere diyorum :) )
İslim ya da Gün kurusu kayısı ( Kaynar suda bekletiyoruz 3 saat ve robottan geçiriyoruz. )
Çilek
Nutella

Yapılışı:
Kekleri elimizle un ufak ediyoruz. Bunu yaparken, iş yerinde bugün sizi sinir eden arkadaşınızı düşünmek serbest!
Bardağın dibine kek yerleştiriyoruz. Üzerine kayısı püremizi koyuyoruz. Üzerine biraz Nutella koyuyoruz. Sonra bir kat daha kek koyuyoruz. Çilek dilimleri yerleştiriyoruz. Üzerine yine Nutella ve tatlımız hazır.

Kafanız karıştı değil mi?

Aynen bana da böyle oldu!
Canım sağlıklı bir şey mi istiyor, tatlı mı, ekşi mi yoksa çikolatalı bir şey mi yemek istiyor canım; bilemediğimden ortaya bu çıktı.

Fotoğrafta görünen bir detay var. Nutella'nın  havaya hoplaması!  Ne oldu da hopladı, yanına 2 parça da çilek aldı ben bilemiyorum.

Ben bunu araştırmaya başlıyım, siz de mutfakta kalanlarla  kendinize bir hoşluk yapın.

Kafanızın çorba gibi karışmadığı  güneşli günler dilerim. ;)

1 Nisan 2015 Çarşamba

Güneşin Yüzünü Göstermesi ve Şifalı Kek

Ne alaka demeyin lütfen. Bugün daha da iyi anladık ki artık bahar geldi. Yavaş yavaş bir bakmışız haziran olmuş yaz gelmiş.
Şimdi erkek beynini bu düşüncelerimden dışarıda tutuyorum. 
Artık kaban, mont, manto giymek yok. Moda olan salaş kazaklar da yok. Bedenimizi örtmek yerine kabak çiçeği misali her gün daha da açılıp, saçılacağız. Bu bağlamda, pek çok kadının kilo vermek adına planlama yaptığına eminim. Zaten fazlası olmayanlar, deniz - kum - güneş ayarlamasını bile yapmış olabilirler. 

Madem önünümüz yaz, daha dikkatli olmamız gerekiyor gırtlağımızdan geçenlere. 
Çok merak ediyorum. Acaba şekerli şey yemediği günü "günden saymayan" var mıdır benim gibi? 

Nefsimi terbiye etmeyi öğrenirken, terbiyesizlik yapıp, mutfaktan nutella veya çikolata aşırmayı da çok seviyorum! Yalan yok! 

İşte tatlı krizlerinin aklımı başımdan aldığı günlerde ya da aniden gelen misafire ( en sevmediğim insan tipidir habersiz gelenler !! ) hafif geçmesi planlanan pazar kahvaltısına eşlikçi bir tarif vereceğim:  Şifalı Kek



İçinde yağ yok, şekeri esmer ( beyazsız olmaz diyen beyaz kullansın) ayrıca unu glutensiz. Çölyak olan varsa onlara da şifa niyetine. 

Bu pofidik keki yapın, yarısını yemek serbest. Benden size izin. ( Tarifi yazının sonuna ekleyeceğim.)

Ama ardından 2 saat koşu var. E o da şifa niyetine. ;) 

Keki yerken iyiydi di mi? :D 

Bahar mı Gelmiş Ne? 

Uzun senelerdir gerçekten çok zorunda olmadıkça haftasonunu insan yoğunluğunun olmadığı yerlerde geçiriyorum. Bundan sebep, bugün güzel havayı kaçırmadan soluğu Caddebostan'da aldım. Kitabım, suyum, suntam ve meyvelerim. Ah daha başka ne olsun falan derken; varış noktama yaklaşmamla ağzımın daha da açılması ve o ha! Yuh artık demekten alamadım kendimi. Memleketimin gençleri, ergenleri, emeklileri, çocukluları, pinpon amcaları ve kokoş teyzeleri şeklinde herkes çimenlere benden saatler öncesine yayılmışa benziyordu. 
Bu haftasonu yayılmayı düşünen varsa 2 kez düşünsün derim. 

Kendime tenha bir yer buldum. 2 saat kadar sonra 2 hanım ve bir de kız bebek yanıma komşu geldiler. Neyse bebek dahil kimse gürültülü değil oh be güzel ya dememle, 1 köpek, sonrasında 1 tane daha ; havlamalara bir tane daha derlen 3 köpek ve biz şeklinde bir tablo oluştu. 
10 dakika falan dayanabildik. Köpekler terk-i diyar eylemeyince tasımı tarağımı toplayıp, denize nazır bir banka attım kendimi.

Bu kadar fazla ortalarda gezinmeleri bana çok da doğru gelmedi. Sonuçta huzursuz oldum. Zaten kürdandan hallice olan ayak bileğimden beni bir kapsa, tamam yani devamı gelir kesin. En iyisi arkama bakmadan yollanmaktı. :)

Bir de daha ben evden çıktığımda 14:00 civarı oturmuş içmeye başlayan amcalar vardı bizim Kasaplar Çarşı'sında. 
Tanımam etmem ama hepsinin tek tek hastasıyım. 
Oh, iş yok, güç yok.
Dert yok tasa yok.
Vur kadehi kadehe.
Diğer masadaki diğer demlenen amcayla muhabbet et.
Arkadan hafiften gelsin sazların sesleri. 
Saat 18:00 olup da insanlar esaretlerinden kurtulmadan "kafası güzel olmak" 
Çok seviyorum bu kafayı. 
Ama bir gün bile öğlenden başlamadım içmeye.
Yazdım listeme. 
32 yaş kararlarımdan biri de bu olsun. 
Deniz - kum - güneş tatili haricinde gündüzden içilmeye başlanacak ve güzel kafa yaşanacak. (Tatilde 12'de deniz kenarında başlayan bira seanslarımı saymıyorum.)

Kafası güzel insanları seviyorum elimde değil. 

Yeter ki çalışsın o kafa. İyiliğe çalışsın ama. Hinliğe, hainliğe, alçaklığa değil.

Bol güneşli bir bahar dilerim. 

Bu şarkıda benden size gelsin. Ritme bırakın kendinizi - Tıklayın

 

Şifalı Kek

1 su bardağı : 220 ml 

1 su bardağı çekilmiz ceviz içi
1 su bardağı un ( glutensiz , normal veya yarı yarıya tam buğday ) 
1 su bardağı esmer şeker ( ille de beyaz olsun diyene tamam olsun!)
4 iri yumurta
1 tatlı kaşığı karbonat. 
1 tatlı kaşığı tarçın. ( Sevmiyorsan koyma, bu yaştan sonra zorlamam kimseyi.) 

Yumurtaları mikserin orta devrinde 5, şekeri ekleyip, yüksek devrinde artı 5 dakika daha çırpıyoruz.
Cevizi , karbonat ve unu ekledikten sonra un kaybolana kadar tahta kaşıkla karıştırıp, yağlanmış kalıba alıyoruz. 
165 derecede 45 dakika pişiriyoruz. 
Süre sonunda kürdan testi yapmayı unutmuyoruz. 
Unutmayın, fırınlar da kadınlar gibidir hepsinin başka bir "ayarı" var. 

O zaman pişirenlere, yiyenlere, doya doya koklayanlara afiyet olsun. ;)





22 Mart 2015 Pazar

Baby Shower Dediğim, Sok Bebeği Duşa

Son kararım budur.
Şu an tam 1 hafta oldu olay biteli.

Düşünmesi 1,5 aydı desem acaba bana kaç kişi inanır? 
Hazırlıklarıma şubat ayının 1'i göstermesi ile başladım. Son 1 senede harcamadığım kadar şarj harcadım. Ben ki bilgisayardan nefret ederim günde 15 saat bıkmadan ( ama sonunda mide bulantası baki ) baktım bilgisayara. 



En iyisi, en güzeli, en havalısı, en en en derken Çin'den bile ürünler getirttim.
Yeri geldi, konuşmaya üşendim ama yılmadım Çin'de sipariş verdiğim çekik gözlü abilerim ve ablalarıma "could you" ile başlayan cümleler yazdım. ( Bu arada Çinliler'in hepsi mi kaba olur abicim; o kadar kibarlığa odun gibi mesajlar attılar bana. )
 
Kilo vermedim bu süreçte ama kibarlıktan inceldim.
 
Çin'den gelen ürünlerimi taşıyan Postacımız, her paket gelişinde sevincime ortak oldu.
Sahi, adamın adı ne ya? 
Telefon rehberimde artık şöyle isimler var : Postacı Bey, Kargocu Çocuk, Toptancı Yüksel, Aynacı Cahit, Çerçeveci Hasan, Ozalitçi Serkan.

Hayatımda "iplemiyeceğim" adamlara iş yaptırmanın bedelini, en sahte gülüşümle ödedim desem... 
Hepsi sağ olsun, işlerimde aksilik olmadı hiç.
Son dakika ayna suplalarımı şeytan dürttü 1 saat erken aldım. 1 dakika geç kalsam Aynacı Cahit, gaza basıp, gitmiş ben de sinirden delirmiş, ağlama krizine girmiş, aynacının ayna dükkanının önce camlarını sonra aynalarını kırıyor olurdum herhalde.
Bu dönemde, aslında beni benden çıkaran şeyin tek başına stres olduğunu öğrendim. 
Aradan tam 1 yıl geçmiş olacak 27 Mart'ta.
1 senedir ilk kez etlerim, kemiklerim ağrıdı. Bedenim yığıldı kaldı. 
Beni yoran sadece stresmiş. Dilerim sonraki yaşamımda bedenimi yıkmayacak işler başarırım.
Uyanamadığım sabahlarım oldu.
Gece uykumdan 5'lerde uyandığım, "avizeden taç sarkması lazım işte bu!!" dediğim oldu. 
Yorgunluktan uyuyamadığım geceler oldu.
Sabah 6'da uyudum 10'da geri kalktım.
Dikişten anlamam, elime aldım makası Doğa'ya tütü kestim. 
Bol miktarda tül kestim.
İğne iplik falan aldım elime.
Kalıplardan taçlar kestim.
Kalemleri kurdele ile ince ince sardım.
Ortaokul yıllarımdan kalan, kullanmaya kıyamadığım hatıra defterimi, Maya için anı defteri yaptım.
Ellerimle de kapladım defteri.
Taç dediğimiz pırıltılı şeyin en güzelini bulmak için google amcayı ağlattım.
Defalarca kişi sayısı hesapladım.
Pişmesi gerekenleri sıraladım. 
Bildiğin iş planı yaptım. 
Planlama manyağıyım ben hani. 
Sonra ne mi oldu? 
40 günün çarşambası bir araya geldi ve son hafta 3 günümü sokaklarda geçirdim. Geceleri 3'lere kadar iş yaptım. 
İtiraf etmekte sakınca görmüyorum. Elimde en bomba makaron tarifi olmasına rağmen, ilk denemem başarısız oldu ve çaktırmadan çark edip, beze kulesi diktim evin ortasına. 
Edindiğim tecrübe, 6 yumurtadan değil , 2'şer 2'şer çırp o yumurtaları sabırsız Bayan aY. 
Bir diğer edindiğim ders ise; evinin kombisi 60'lar da gezinen insanların evine beze kulesi götürüyorsan, istikamet salon değil balkon olmalıymış.

İçinde şarküteri içeren şeylerle uğraşırken, bir dahakine oruçlu olacağım sanırım. Gece 2:30'da salam ve kaşar peynir yemek, ertesi gün etkinlik fotolarında koca bir göbeğe neden oluyor-muş. :( Aslında o kadar da göbekli değilim ben, ne olur bunu bilin. :)

Düşünmekten yoruldum, koşturmaktan yoruldum, paniklerim çok oldu. Yapamıyacağım dediğim tek bir an bile olmadı. Bu tip zamanlarda insana "insan lazım". İnancını belli eden, sevgisini belli eden. Aklını alacağına akıl veren. Kimi zaman gülümseme ile kimi zaman sarılması ile destek veren insan lazım.

Gelen herkesin ayaklarına sağlık. 
Dilerim canım kızımızın ömrü uzun, yolu hep ışıklı olur. Sevgi dolu olur. Şanslı olur. Belki 15/16 yaşlarında o günün fotoğraflarına bakar ve "teyzeme de bak" der. ( Burada gözlerim doldu, sanırım yaşlanıyorum.)

Aklımdan hala zerre kadar anne olmak geçmiyor ama neden ben bu kızları daha doğmadan seviyorum ben; demeye devam ediyorum. Tekme atsa da hissetsem diye beklediğim zamanlarım oldu inkar edemem.

Doğa'ya verdiğim sevgiyi, ilgiyi, duyduğum aşkı, böleceğim / paylaştıracağım diye ödüm kopuyor. Bazen düşünmekten uyuyamıyorum. Çocuklar benim değil, bana da ne oluyor diyorum. Ama yine düşünmeye devam ediyorum.

Adil olmak ...

İsimleri tek tek yazacağım. Umarım unutmam. 
Gelen dostlarımın ayaklarına sağlık. 
Dilerim, sizin de böyle sevgi dolu günlerinizi görürüz.

Abim : Şu saate kadar kahrımı çektin. Eh artık alışkanlık olmuşumdur ben. 😊 Baby Shower Bingomuzun ve diğer tüm oyunlarımızın dizaynı, ve basımı için teşekkürler. Gece 3'lerde hazırladığın play list' i unutmayacağız. ;)
 
Selda : Yingem benim, hamile tütüsünden, kitap ayracına ve ortaşığı kasıp kavuran tavuklu salataya ve ve ve bu dönemde bütün serzenişlerime sevgi ile yaklaştığın için kocaman kalpli teşekkürler.
 
Annem: Annişim, Hayrişim. Beni o kadar çok kovdun ki mutfaktan, sana olan hırsım beni ayakta tuttu ve gece yarılarına kadar çalışabildim. Sen beni sinirlendirmeseydin, ben belki de bu kadar muntazam çalışamayacaktım. Ve başarma hırsım bu kadar yüksek olmayacaktı. Son 2 günde yaşattığın sessizlik için kocaman kalpler de sana.
 
Aysun: Verdiğin akıllar, zarif fikirler, sabrın, ilgin, dostluğun için kocaman kalpler. Resmen her gün benimle mesai yaptın whatsApp üzerinden. Yürü be! :)
 
Taylan: İzmir'den İstanbul'a moral koçu oldun. Gelip sarılmadın ama telefonda sarılmak varsa işte o da senin yeteneğin. Her gün bildiğin işlerimi check ettin. Sana da kalpler.
 
Ayşe: Davetimize tripotunla geldin ne güzel ettin. İlk organizasyonum senin gözünden anılarda. Darısı başına olsun. Aaa bak, ne dedim ben!? Bebek mi? :) Kalp kalp :)
 
Sedef: Kendimi aşan emeklerimi daha 1 ay önceden heyecanla tebrik eden güzel insan. Hamişliğine rağmen, geldin ne iyi ettin ayaklarına sağlık. Darısı senin başına. Sana da kocaman kalpler.
 
Gökçe: Bir akıl hocası daha. İlkyardım simidi. Acil durumda danışılacak insan. Bu makaronu yapacağım, başka çaresi yok. WhatsApp destekleri ve telefon destekleri için  kalp kalp. :)  Darısı başına.
 
Ve
 
Ebru: Annemin mutfağı artık senin mutfağındır. Organik ıspanak, desem? :) Ellerin dert görmesin. Taçlı pastamın tacı senindir. O taç senindir. İnce ince hamuru işlemen, yılmadan tacın üzerine mücevherleri yapıştırman unutulmaz. Kocaman kocaman kalp.
 
Taç taç olalı böylesi olmadı. Şifonlara sardık, balkonlara attık. Yeter ki kurusun diye başında nöbete kaldık.
 

Mine: Bu ellerin sahibi sensin. :) 1 hafta mutfak çilesinin üzerine sayende hepsi silindi gitti. Evine erken gitmek yerine, geç saatlere kadar beni bekledin. Ojelerimin kırmızısından kalpler sana. :)
 
Demet: Ellerine sağlık, pembe kaşıklarımız daha ben dağıtmadan sahiplerini bulmuş. Gün olur belki bu kaşıktan kendisi bir şeyler yer kızımızın. Emeklerin ve zarafetin için kalp kalp kalp. :)
 
Özge: En çarsiz anıma şahit olan ve kilometrelerce öteden, mutfağımdan gelen kokuları hisseden insan. İçten desteğin yeter. Koskocaman kalp kalp.
 
Emeği olan, eli değen, merak eden, destek olan, akıl veren, yol gösteren herkese kalpler.

Baby Shower ne mi demek? Sokun bebeği duşa, kendine gelsin ve baştan başlayalım bu oyuna. ;)


1 Mart 2015 Pazar

Bahar Geldi / Şahidim Olur Musun Sevgilim?

Kesinlikle tahtaları eksik olanlar var bu hayatta ama benim gerçekten kereste imalatı ile uzaktan yakından ilgim olmadı bugüne kadar. Ben hep büyükbaş hayvanlıkla geçindim...

Son dakika işleri ve ve planları gezmeler vs derken dün 21:00'a kadar şeker hamurlarımla sevgi seli yaratarak çalıştım. ve sonrasında cumartesi gecesinin tadını çıkarmak hakkımdı.

Müzik, dans ve alkol triosunun neticesinde başımı yastığa bırakmam sabaha karşı saatleri buldu.
Ne yapalım canım, her anımız işle geçmeyecek ya. Her çalışmanın bir bedeli var. Kimi zaman hamur açmaktan kopar belin, kimi zaman yogadan kimi zaman zumbadan. Seçenek çok, seç, beğen al canım.

Ultra hijyen halime döndükten hemen sonra yatağıma kondum. Oh canım yastığım benim. Benden daha hafif yorganım, rengi huzurlu odam. Öyle böyle derken hemen uyuyamadım tabii. Gazete turları vs derken uyuduğumda sabah 5'e geliyordu.

Yine rüya gördüm. bu kez pilot olmuşum. Afrika'dan evime uçuyordum. Açıkta kalmamışım. Sorun yok. Bir sürü tanımadığım kadının olduğu bir uçak bahsi geçen. Oldum olası uçmaya pek hevesliydim ama derdim pilot olmak değildi hiç. İş işte!

Telefonunun sesini kapatmayı unutmuşum. Tam uçaklar, pilotlar, kadınlar, kalkış izni, kule derken; saat kulesi edası ile çalan telefona uyandım. Gözümü henüz açamadığımdan, kim olduğunu bilmeden açmış bulundum.

Allloooğğğ??!! ( Pazar günü insan aranır mı sabahın köründe öküz! Saat 11:45 bu sırada ... Benim için sabahın körü kavramı 13:30 civarında bitmekte, saygılar! )

Karşımdaki ses, sanki sabahın 6'sından beri ayaktaymış gibi " N'aber kız cadı? " cümlesi ile konuşmaya başladı.

Allah tependen baksın e mi senin? Varlığınla katkın olmadı, sömürün oldu, yetmedi bir de uykumun içine ...

Uyuyorum ben, hayırdır? Kötü bir şey mi oldu? demeyi başarabildim. Demez olaydım. Adama iyi bir şey, bana da çok fena bir şey olacakmış da benim haberim yokmuş. Yememiş içmemiş, bu mevsimi beklemiş. Hatta yememiş, içmemiş, tuvalete yapmamış, beni düşünmüş. Hatta sanırım, cesaret iğnesi falan yapmış olabilir. Evet sanırım benden sonra kafayı sıyırdı bu. Hakikaten yaa ben bu kadar kalıcı hasarlar açmış olabilir miyim bu gerizekalıda?

Konuya girer misin Uzay, dedim gayet uykulu ve sinirli bir tavırla. Huyum değil, kısa kes aydın havası olsun diyemiyorum ben kimseye!

Rüya ile nişanlandım haberin var mı? Evet duydum Uzay, ne olmuş bana ne !?
Tamam işte biz nikah için gün aldık. 28 Mart Cumartesi. Kadıköy evlendirmede, kokteyl var sonrasında.

Nikah şahidim olur musun? diyecektim.

Sizin suratınıza kapı çarpmış gibi oldu mu hiç? Burnunuzun üzerine yumruk yediniz mi ya da ?

Bana olmamıştı da bu sabah oldu.

Onu haber veriyim dedim.

Duyduklarıma elbette inanamadım. Acaba hala rüya devam ediyor. Uzay, rüyamda mı konuşuyor? Demin yanımda olan kadınlar nereye kayboldular?
Sen ne diyorsun be adam!
Sen hep dalgacıydın ya hani. Belki yine şakacıktan diyorsundur.

Aklımdan bir sürü şey geçti ama sanırım dilimi yuttum. Dilim barsaklarıma varmadan, onu çektim çıkardım ve konuşmayı başardım.

Aaaaa hadi ya, bu kadar çabuk mu? Valla cevval kızmış. İyi tamam olur, olurum tabii. Ayıpsın Uzayım!




Sen değil miydin, bu adamla sevgili olmadan önce her derdini anlatan. Gecelere beraber akıp, sorana biz arkadaşız diyen. Arkadaşız ama aşığım abi. Aşık arkadaşız biz. Yok yani aramızda bir şey. Öyle eli belimde gezer ama yok işte, diyen.

Ardından adamla 3 kez sevgililik evresi geçiren.

Kıyamadığından, adamı çöpe atamayan.

Zaaflarından ötürü ( Çünkü hem gözü hem yüzü çok güzel be! ) tekrar tekrar adama şans veren...

Arkadaşız biz yaaa diye gezindiğin dönemde, bana bak evlenirsen nikah şahidin olacağım senin! Sen uslan evlen de şahitlik benden diyen babaannem değildi herhalde!

Yapamayacağım şeylerin lafını etmem.
Söz verdim mi tutarım.
Tuttururum da...

Uzay'ın içimdeki yankıları

Şimdi sıra sende tut bakalım sözünü.


Uzay gayet neşeli ve ciddiydi. Eminim bana bunları söylerken, o mavi gözleri kısık kısık olmuştur. Bir yandan da bilgisayar başında düğün davetiyesine bakıyordur.

Uzaycım, canım.

O zaman sana davetiyeni gönderiyorum, e mail in hala aynı değil mi? dedi.

Bir akşam iş çıkışı beni alacakmış, davetiyenin aslını da verecekmiş.

Nikah şahidine böyle bir kabalık yapılmazmış.

Sanal davetiye, ancak çağırmadık diye ayıp olmasın dediklerimize yollanırmış.

.......

İlk kez bu kadar çok konuştu bu adam.

Alkolün etkisi kaldı diyordum, yok güzelim yok bildiğin adam beni salladı, sarstı, yumruğu çaktı. Gayet ayığım.

Tamam, görüşürüz, öptüm vs diyerek telefonu kapadık.

Elin nişanlısını ben şimdi niye öptüm?

Sevgilim bunları okuyunca ne diyecek?

Herhalde topuklarıma sıkmaz ama kapılar kırılır, alkole vurulur.

Tamam ya öpmek yok, kızma!

Dün gece sokaklara savrulmamın nedeni baharın gelişiydi.

Bahar geldi.

Aşırı hızlı geldi hem de.

Düğün mevsim başlıyor demek.

Hem de bu başlangıç çok "sıkı" oldu be!

Ölsem de giderim.

Giderim, sonra yine ölürüm ama giderim.

Verilen söz tutulur.

Akıl edemedim ben. Belki pastalarını da bana yaptırmak isterlerdi Şöyle pastanın  üzerinde kocaman " R & U " koyardım.

İyicene iyilik timsali oldum.

Akşam içtiklerimden herhalde.

Nikahta ne giyeceğimi bile düşündüm bu satırları yazarken.

İllaki topuklu ayakkabı.

Ve altın tabii ki. Şahitten damada hediye...


Bu bahar çok güzel olsun istedim ben kaç gündür. Kısmeti böyleymiş.

Bu  bahar güzel olacak ben öyle istedim.

Pastel tonlarında bir bahar olsun.

Ilık olsun.

Güneşli olsun.

İlla ki AşK olsun.

Sevgi dolu olsun.

Güzelliklerle dolsun taşsın bu bahar.

Bu da baharlık şarkımız:

Baharlık Şarkı