31 Aralık 2014 Çarşamba

Noel Baba'nın Ren Geyikleri Yerine Türk Erkeği ...

Saçmalamıyorum.
Tamamen doğal bir dilek bu. Geçen gün bir arkadaşımla konuşurken, ağzımdan çıkıverdi.
Noel baba senelerdir eziyet ediyor ren geyiklerine. Onun yerine 2 tane türk öküzü ( erkek oluyor bu 2 öküz ) bağlasa mutlu mesut, daha verimli dağıtım yapardı; dedim. 

Günlerdir, güzel yılın parçası olduğun için , geyiği var ya hani !!!??? Ben bu uygulamadan tiksindim. 
Çünküüüü, 
Neresi güzeldi bu yılın allah aşkına? 
Bireysel olarak eleştiriyorum. 

Yaşımın yüzüsuyu hürmetine hayatımda ilk kez yaşgünümü kutlayacaktım. Başıma gelmeyen kalmadı.Soma ile aynı döneme gelmesi de olayı katmerlendirdi. 

Midemi bulandıran çirkin kadınlar ordusunun olduğu işimi arkama bakmadan bırakıp, kaçtım.

Tatil yapabilme katsayım, geçen yıla göre 4 kat düştü. 1 yurtiçi , 1 yurtdışı ile "idare et Bayan aY" demek zorunda kaldım.

Haksızlık edemem, yılın son bir kaç ayını tahminlerimin üzerinde güzellikte yaşadım.  Nankör bir insan hiç olmadım ben. Ama bu güzellikler nasıl bir çaba gerektirdi? Önemli olan zıp zıp zıplayıp, en tepelere fırlayıp, aman da benim dengem bozuldu derken taşa çakılmak değil.

Ne anladın bütün bunlardan derseniz, planlı yaşıyordum hep. Tatil, gezme, tozma, eğlenme planları. 
Bu sene iş planlarına bakacağız tek çare.
Sonra da eğlenebilme katsayımızı havaya kaldıracağız yeniden. 

Vs vs .... 

Yazımın amacı hönkürmek değildi ama  dayanamadım sanırım. 

Yılbaşı çılgınlığının en sevdiğim tarafına gelelim : HEDİYELER! 😊🎉🎁🎈🎊

Hayatım boyunca hediye alıp, vermeye ba yıl dım. Sürprizleri oldum olası sevdim ben. Küçücük olsun ama insanı şaşırtsın isterim hep.



İşte bu sebeple günlerden bir gün acaba bu sene nasıl hediyeler hazırlasam derken, aklıma "Stollen Kek" yapmak geldi. Seneler önce Almanya'da denemiştim.  Ne olduğunu çözememiştim. Kekle çörek arasında bir havası vardı. İçinde yok yoktı. Kokusu muhteşemdi. 



Gel zaman git zaman, internette tarif avındayken tarifi buldum ve aslında yeni yılda bolluk, bereket getirsin diye yapıldığını ve Hristiyan geleneği olduğunu öğrendim. BereketiN dini olmaz! Hediyenin de dini olmaz! 
Hemen koyuldum işe. 
Ayın 1'inde yazdığım yazımdaki badem ezmeleri stollen kekim içindi. Sonuç başarılı oldu sanırım. Olumsuz bir eleştiri almadım hiç.



Önemli olan farklı olmak ya, ben bir kaç tarifi harmanladım. Benim kekimin, kurutulmuş meyveleri 1 gece rom içinde uyudular mışıl mışıl. Tadı ve esrarı oradan geliyor aslında! 



Bu çörekleri hazırlıyorsunuz, sonrasında 2/3 hafta kadar yağlı kağıt veya keten dokuma bir beze sarıp, bekletiyorsunuz. Yılbaşı sofrasında da afiyetle mideye ...



Ben 13 adet kek yaptım.
9'u sahibini buldu. 
3'ü sağlık nedenleri ile sahiplerine gidemedi. Biscotti oldu, şu an mutfakta.
1 tanesi ise, piştiğinin ertesi gün, onu merakla bekleyen kişinin midesine ve ellerine teslim edildi. Yerken gözlerinden, çok beğendiğini okudum. Daha kendisi söylemeden ...

Herkese sevdiklerinin eksilmediği, arttığı, sağlıklı, huzurlu, paralı, başarılı, şanslı ve AŞK dolu bir yıl dilerim. 
Gözleriniz aşkınızın gözlerinden ayrılmasın e mi? 

Hep çift sayıların uğuruna inandım. 2014'ün süper geçmesini bekliyor-dum. 
Bu kez 2015'e şans veriyorum. 
Gelsin bekliyorum !


Beni bıkmadan seven herkesi ben daha çok seviyorum buna emin olun. 

Hayallerinizin gerçek olduğu bir yıl geçirmeniz dileklerimle. 

Ve şimdi hediyelerini alan şanslı kişiler karşınızda : 

         🎄Tuğçe 🎄Sedef 🎄 Ebru

         🎅 Ayşe 🎅 Aysun 🎅 Ayten

           🎈🎄Abimler 🎈🎄 Ablamlar

🎄🎅 Ve en aşık çifti:Zeynep&Ezra🎄🎅


Herkese güzel pozlarından dolayı çok teşekkür ederim. 

Sevgiler ...

*** Ve Tarif ***


29 Aralık 2014 Pazartesi

Sana Bacağı, Kolu, Kafası Olmayan Adamlar Yaptım Sevgilim!

Aklımdan, fikrimden ziyadesi ile şüphe edildiği günler geçirdiğim malum.
Siz şüphe ediyorsunuz ama ben aslında o kadar doğruyum ki anlatamam. 
Rüzgar esiyor, tersine tersine gidiyorum. E ne var yani, hep sizin gibi olmak zorunda mıyım? 

İmza falan da atmadım ki bir yerlere. Sözleşmem falan yok, canım ne isterse ...
O nedenle bırakınız essinler ... 

Benim gibi canı tez kaç kişi var acaba , bir ay öncesinden hummalı bir yılbaşı hazırlığına girişen? 
Son minvalde hasta olup, yerlere serilen? 
Maratonlarda son anda kaybeden koşucu gibiyim yani. Erken başladım koşmaya, dalağım şişti. Ayhh koşamıyorum. 

Hayatta tek rakibim aynadaki benim. Hiiiç kimselerin oyununa gelmem, yarışamam, uğraşamam. 

Tüm niyetim geçen yılı aşacak yeni yıl hediyeleri üretebilmekti aslında. 

Bu sene hediyelerim 2 aşamalı oldu. İlk aşaması bu yazının konusu. 
Ana konumuza çarşamba geleceğiz! 

Ecnebi memleketin yılbaşı denilince gingerbread men hadisesi vardır. Zencefilli adamlar diyelim kısacası. 
Yapışık bir kurabiye hamuru yapıyorsunuz. Sonra da elinizdeki kalıplarla adam şekli veriyorsunuz. 

Adam demişken, kalıbı sizi yanıltmayan adam bulduysanız kendinize, varsa yüreğiniz onu kalıp yapın; alem değişik bir format görsün!

Tarifçe kısmını aşağıda İngilizce ve Türkçe olarak vereceğim. Ben 3 farklı tarifin karmasını uyguladım. Gecenin bir yarısı geçeli çok oldu, Türkçeye çevirmeye üşendim sizin için. Zaten çok bir farkı da yok birbirinden. Tbs , dedikleri ölçü, ingiliz çay kaşığı. Bizim çay kaşığmızdan büyük, tatlı kaşığmızdan çok az küçük bir ölçü birimidir.

Can arkadaşlarıma bu sene zencefilli ve yakışıklı adamlardan hediye etmek aklımın baş köşesindeysi. Eh, uygulamaya da geçtik zaten pek çoğu ile. :) 

Hamuru yoğururken, mevsimden midir, rüzgardan mıdır, bana soldan soldan basmalarından mıdır bilmem, bu adamlara farklı ruhlar katmak istedim ve hafızam beni 6 sene öncesine uçurdu. 

Türk dizi tarihi isimli kitap yazsam acaba okuyan olur mu diyorum bazen. 
Manyak gibi çalıştığım ve okulu bitiremediğim 2008 mayısında başlayan, Ege kıyıkarında, kendine bir bakışta aşık eden Cunda'da geçen dizi "Yol Arkadaşım"  geldi aklıma. 
Dizinin kadın başrolü, eşi tarafından kapı komşusu ile aldatıldığını öğrenir. İç hesaplaşmaya girer. Kızı Eylül ile birlikte, kafası kopmuş kurabiye adam yaparlar ve afiyetle yerler.

Hamuru derin düşüncelerle yoğururken, aklıma bu dizi ve sahneleri geldi. Hasta ruhlu tanıtım yazısına aldanmayın. İzleyenler bilir. Gayet romantik, keşke dedirten, müzikleri insanı Cunda'ya sürükleyecek kadar çekici bir diziydi.

Aklıma geldi ve kafama koydum. Bu adamlar, aslında etrafımızda olan adamlar, bacağı, kafası, kolu kesik adamlar olmalıydı.
Amaç fark yaratmak.
Amaç özgün olmak.

Esas amaç, herkesin kalbine dokunmak aslında.

Sabırsızlıkla hamurumun birgün dolapta dinlenmesini bekledim.
Sonraki gün işe koyulduğumu hayal etmek bile beni nasıl mutlu etti anlatamam! 


Hamuru açmaya başladığımda o kadar neşelenmişim ki farkında değilim. Bir yandan şarkı söylemişim, bir yandan da "Gel sen buraya geeel sana daha neler yapıcam ben!!" Şeklinde cümleler dökülmüş ağzımdan. 

Ben bildiğiniz boyut değiştirmişim. Annem söyledi sonrasında.

Normal adamı herkes yapar. 
Normal adamı herkes sever.
Herkes normal bir adamla çiftleşmek ister.
Önemli olan farklı olanla yol alabilmek zaten. ;)

Eksik olmasın, hamurdan adamlarım bana karşı gelme cürretini göstermediler. 
Kafa, göz, kol, bacak demeden giriştim. 
Gayet başarılı çalıştık kendileri ile.
Arada arızaya geçen oldu, toptan yok ettim onu! 
Doğduğu hamura geri gömdüm ve icabına baktım.
Tekrardan şekillendirdim. Ve kafa, göz ...

Aklımı kaçırdım sanmayın. 

Bu kurabiye adamlar, benimle aynı yaşları paylaşan kız arkadaşlarım içindi. 

Hepimizin hayatında eminim, kafasını, kolunu, bacağını koparmak istediği adamlar/kadınlar olmuştur. 

Ve ne yazık ki yapamadık ya bunu. 

Ben hepimiz adına yaptım. 
30'lu yaşın hayatımıza girişi ve kabullenemeyişizin ilk 24 ayı biterken hepimize küçük birer armağandı bu adamlar.

Bazen dilinize çok fazla kelime gelir ama diyemezsiniz ya. Kimi zaman kibarlığınızdan kimi zaman kıyamadığınızdan. 

Eh ben derim ki, bugüne kadar sizi çileden çıkaran bütüüüüüün hödüklere ithafen yiyin bu adamları. 

Zamanında sizi sinir etti belki. 
Bırakın bir sefercik kokusu ile mest etsin, tadı ile büyülesin sizi.


Diğer yandan, beyaz atlı prensiniz olması dileğimle ideal adamları yaptım. 
Centilmen, güleryüzlü, kibar, aşık, sadık, yakışıklı sizin bir taneniz olmayı hak edecek adamı yaptım. 

Artık ne demeli bilmem. 
Geçmişi gömmek için ilk gruptan, gelecek için ikinci gruptan bir tane adam yemeli bence. 

Koskoca yeni bir yıl. 2015 kucaklar getirir belki gönlümüzden geçenleri. 

Yılın son pazartesi gününden herkese sevgiler. 

Sendromsuz, kalp kırmayacağınız pazartesileriniz olsun 2015'te. ;)


**Tarif**
170gr tereyağı (soğuk)
170 gr toz şeker
190 gr glikoz veya bal ( Glikoz : Mısır Şurubu )
70 gr süt
500 gr un
1 çay kaşığı toz karanfil
1 çay kaşığı toz zencefil
1,5 çay kaşığı karbonat
1,5 çay kaşığı tarçın
Bütün kurabiyelerde olduğu gibi bunda da tereyağı ve unu harmanlayarak başlamam gerek. Parmak uçlarıyla ufalayarak yağ ve unu kırıntı hamur gibi yapacağım. Eğer mutfak robotunuz varsa unu ve soğuk tereyağını robota koyun ve 3-5 saniye yağ unla harmanlanana kadar çevirin. Daha sonra kalan bütün malzemeyi ekleyin ve yumuşak, homojen bir hamur olana kadar yoğurun. Streç filme sarın ve buzdolabında 1 gece bekletin.

Eğer üzerlerine şeker hamuru kaplamalar yapacaksanız kupatla kestiğiniz şeker hamurunun şekliyle, kurabiyelerin şekli aynı olmalı, yani eğer pişerken kenarlar yamulup yayıldıysa fırından çıkar çıkmaz kupatla tekrar düzeltin. 190 derecede pişiriyoruz tabi ki şekillerin büyüklüğüne göre pişme süreleri değişecek. Fırından çıktıklarında bütün hamurlar gibi yumuşak olacaklar, soğudukça sertleşecekler. Son anda kenarlarda bazı düzeltmeler yapmanız gerekirse, rendenizin en ince tarafıyla rendeleyerek düzeltmeler yapmanız tek yolunuz. Aman dikkat hamur soğumadan yapın bu işlemi. Sonrası sizin hayal dünyanız. İster adam, ister kadın, ister ağaç, ister kardanadam yapın. Karar sizin. Afiyet olsun. ;)

**Recipe**

- 350g/12oz plain flour, plus extra for rolling out
- 2 tsp ground ginger
- 1 tsp ground cinnamon
- 125g/4½oz butter
- 175g/6oz light soft brown sugar
- 1 free-range egg
- 4 tbsp golden syrup
To decorate
- writing icing

Method

1. Sift together the flour, bicarbonate of soda, ginger and cinnamon and pour into the bowl of a food processor. Add the butter and blend until the mix looks like breadcrumbs. Stir in the sugar. 
2. Lightly beat the egg and golden syrup together, add to the food processor and pulse until the mixture clumps together. Tip the dough out, knead briefly until smooth, wrap in clingfim and leave to chill in the fridge for 15 minutes.
3. Preheat the oven to 180C/350F/Gas 4. Line two baking trays with greaseproof paper. 
4. Roll the dough out to a 0.5cm/¼in thickness on a lightly floured surface. Using cutters, cut out the gingerbread men shapes and place on the baking tray, leaving a gap between them. 
5. Bake for 12-15 minutes, or until lightly golden-brown. Leave on the tray for 10 minutes and then move to a wire rack to finish cooling. When cooled decorate with the writing icing and cake decorations.

9 Aralık 2014 Salı

Sana Sürpriz Yaptım ;)

Doğumgünü kavramı 30'dan sonra çekiciliğini yitiriyor kimilerine göre.
İtiraf edeyim her yaşımı seviyorum ben. Yerçekimi kuvveti kendini gösterse bile seviyorum 30'larımı.

Tam 4 sene önce bu zamanlarda, bizi eğitime götürecek servisi bekliyorduk bir sabah. Her sabah olduğu gibi zor uyanmış, isyaaağnnn hallerimdeydim. 
Benle aynı yerde bekleyen bir kız daha vardı.
Gezegeninin bir oyunu olsa gerek, benim boylarımda, benim ebatlarımda ve sabahın kör saatine göre beden daha neşeliydi.
Selam, günaydııııın faslını geçtikten sonra,  banka muhabbettine giriştik. 
Ben kobiciyim, kız bireyselciydi.
Kız, 6 haftalık eğitim boyunca sabahları ders çalıştı.
Eğitim bitti, tayinler belli oldu. 
Evlerimize uzak ama birbirine yakın şubelere düştük.
Aradan aylar geçti, kadın egosunun şiddetli rüzgarı  beni bu kızın olduğu  şubeye savurdu.
Tam anlamı ile bağlılığı ben, bu tatlı kızın  olduğu şubede gördüm. Güvenliğinden, yönetmenlerine kadar herkes özel seçilmişti.
Zamanla biz yer değiştirdik. 
Hayatlarımızda mihenk taşı sayılacak günleri birlikte yaşadığımız oldu. 
Benim panik ataktan hallice ilk bireysel bankacılık günlerimin, destekçisi oldu.
Annemin meşhur aşuresi, Ebru'cuğumun kader günü oldu.
Yaz oldu, kış oldu, bahar oldu...

Bu kız bana karşı hep sakin ve sevgi ile yaklaştı.

Aklımda kalan en belirgin cümle bu.



Son 8 ayda beraber çok tatlı şeyler üretmeye başladık.

Neredeyse her pastamda yanımda oldu.
Tatlılığı geçtik, her ağladığımda da yanımda oldu.
Pek çoğu gibi bağırma eylemininden önce en kibar haliyle " ama bayan aY " ile başlayan cümleleri bana destek oldu.

Aklıma gelen çok günümüz var ama en zor ve güzellerini kendisi de biliyor.

Bu yazıyı okuyup, daha fazla dedikodu kazanı kaynatmanıza izin vermiyiciğim!

Aklıma geleni yapmazsam hasta olan bir insanım ben.

Arkadaşımın doğumgünü için neden olmasın, neden bir pasta yapmayayım derken, bütün sallanmalarıma rağmen mutfağa girdim ve en hızlısından meyveli, aromatik, sihirli, mis kokulu bir pasta yaptım. Farklı bir tarif denedim ve başarılı oldu! 
Ve tabii ki özünde alkol var pastamın. Arada serin serin Malibu var. ;)

Süpriz ya bu pasta, ev halkına 2 gündür ulaşmaya çalıştım ama nafile. 
Aldım pastamı gittim kapıya, bana en yakışanı yaptım! Sürpriiiz diyerek dayandım kapıya! :) 

Çok şaşırdı, çok mutlu oldu. 

Pasta kutusunu aldığı pijamalı halini sizle paylaşmayı isterdim ama bu görüntünün telif hakkını ödeyecek bütçesi yok bayan aY'ın. Bu nedenle kafanızda kendiniz hayal ediniz!!!

Eh bu kadar kocaman sürprizin üzerine, evlerinde aylardır bekleyen, benim de göz koyduğum muhteşem Sangria bu gecenin şerefine içildi.

***Kadehlerin gölgesine dikkat! Ayşegül'cüğüm eksik olma kıydın en sonunda Sangria' na! :)



Ben pastamla güzel bir kızı mutlu ettim ve sangria' mı içtim. Kendi adıma benden mutlusu yok.

Ebrucuğum da gerçekten sevdiğine göre...

Dost kazanmak kolay değil. 
Ve insan zor zamanlarında anlıyor kimin gerçek kimin hayalet olduğunu.
Ben çağırdığımda hastalık, ateş dinlemeden gelen kişiye ben de o çağırmadan giderim elbet.
Önemli olan, çağırmadan var olmak değil mi zaten? 

Çok yaşların olsun Ebrucuğum. 

Hep gülmeni dilerim.

Bugün tarif yok.

Böylesine süpriz yapacağınız kişileriniz varsa lütfen beni arayın. 

Bir hayrınız olsun, belki sipariş verirsiniz. ;)

7 Aralık 2014 Pazar

Mümkün Olabilen Keşke'ler

Beni gerçekten tanıyanların şaşıracağı bir yazı başlığı seçmişim değil mi?

Ama evet gerçekten keşkeler mümkün olabiliyor. 

Yaklaşık olarak, 8 hafta önce bir akşam vakti anneme " anne ay, keşke keşke ben de gitsem " dediğim yere, peri tozu bulaşmış bir hızla gidiverdim. Mümkün olamayacak kadar mümkünlü oldu. Hem de ne mümkün.

** Yaralanmak kimin umurunda?

Son birkaç haftadır daha çok inandığım şeyler var kafamın içinde. 

Bunları anladıktan sonra kendimi sorgular oldum. Gerçekten istedim mi diye. 
İsminin, cisminin önemi yok. 

İstediğini çok istedim mi önce onu düşün. 

Çok yürekten isterseniz, çok içten dilerseniz sanırım dualarınız tutabiliyor.

Umut taciri olmadığımdan, % 100 garanti veremiyorum. 

Beni bulur da sorarsanız " kızııııııım çok istedim ama olmadı yaaa" derseniz vallahi kolaya kaçarım demek ki çok istemedin der direkt çark ederim. Ne de olsa bizce mümkün diyorduk bir zamanlar!!!

Garantili umut satışım yok. 

Gerçekteyen isteyin siz. 
Gün gelir gerçek olur. 
Sevinçten havalara uçarsınız bu da sizin bonusunuz olur. 

Aşkla yaşamaya devam edin hayatınızı.
Ve tekrar ediyorum. Mutsuz olduğunuz mekan/adam/kadın/iş varsa direkt olarak terkedin.

** Bıçağım şekil, önümden çekil. :p

Cânım Cumartesi gününde Aşk dolu taştan bina Mutfak Sanatları Akademisi'nde tekrardan workshop'a katıldım.
Çenem çalışırken, elim de çalıştı. 
Hatta bir ara yanımdakine hava atıyordum. Geçen kurban bayramında ne hikmetse babamız kurban kesti, ayol ben parçaladım etleri derken; arası 15 saniye sürmedi. Mutfağın en keskin bıçağını, sol işaret parmağıma oturttum.

Bu olay, annemin mutfağında yaşansaydı değil apartman tüm sokağı bizim eve toplamıştım bağırmalarımla..

Ama ben ne yaptım??? 

Mutfak Aşkınaaaaa! diyerek, derin bir nefes aldım, aman ya yok ciddiye alınacak bir şey diyerek kuzunun sırtını temizlemeye devam ettim. 

Aslını yazmam gerekirse etimden et kopmadı. Bıçak değdi, kemiğimi kopardı. Öyle bir acıdı ki, gözümden yaş akamadı bile. Etler beni bekliyordu. Yiğitliğe laf ettirmem hiç bir zaman. Burnum düşse...

Nefes alma seansı bittikten sonra, en kibar ses tonumla, yardımcı Chef Ramazan Bey'den yarabandı rica ettim.

Eh, bazen çektiğin acı, aldığın zevki bastıramıyor. Boşuna demiyorum, aşkla yaptığınız işi yapın diye. Bir değil, birkaç parmak üzerinde açılacak derin oyuklara bile dayanabilirsiniz. ;)

Varsın bıçak kemiğe dayansın. Kuzu Karski lezzetliyse, ben sosundan bir çatal aldığımda aklım başımdan gidiyorsa, "bu sos süper ama" cümlesini duyduysam; ikinci parmağı kesmeye bile değer! 

Etin kokmadığı, lokum gibi olduğu, renkli ve damakta kalan soslar tadında bir pazar dilerim herkese.

Omuriliğinizle 4,5 saatlik bir savaşa hazırsanız, Msa'nın kapısını Aşk'la çalmanızı tavsiye ederim. Zira sabır ve beceriye ihtiyacınız olacak. Benden söylemesi. :) 


** Kesik parmağım aşağıda.


1 Aralık 2014 Pazartesi

Dilimi Arılar Soksun Tez Vakitte

İnsan kendisine beddua eder mi? 
Ya da kendi isteği ile kendine doğrultur mu silahı? 
Ya da kötüyü çağırır mı? 

Ermedim daha onu biliyorum da ben söylüyorum ve hemen nasıl başıma geliyor onu anlamadım. 

Sevgili 2014, 
Bu sene hayatımı yeterince değiştirdin zaten; uzaya çıkmam eksik kaldı çok rica ediyorum. 
Güzelliklerle git.
Git ve gelme. 
Yılın son ayını tatlıya bağlayarak geçirelim olur mu canım? 
Sağol vallahi beni dinleyeceğini biliyorum. 
Pastacı'dan sevgiler. 

Neyse yılın kapanış yazışmasını da yaptığıma göre arıların dilimi sokmasına dönelim. 

Saat itibari ile 30 gün sonra yepyeni bir yıla gireceğiz. Bu sene çalışacağım konsept itibari ile erkenden başladım hazırlıklara. 
Hediye listesi kalabalık, allah azaltmasın arttırsın diyelim! :) 

Koca cumartesi günü Eminönü ve Mısır Çarşısı içinde geçti ve ben bir türlü badem ezmesi almayı başaramadım. 
Sosyetem sarsılmasın diye "Bebek Badem Ezmesi" aldığımız günler yerine Missmoonsbakery havamla alırım dedim badem ezmemi. Daha doğrusu yaparım dedim. Akıl verenim sağ olsun. 
Koskoca Mısır Çarşısı'nda badem beğenmemem yetmedi Kadıköy'den de istediğimi zar zor bularak evimin yolunu tuttum.

Koskoca gün ıncık cıncık topladığımı, soğuk, elimdeki koca torba ve görüntüsü benim yarı bedenim olan içi dolu sırt çantamla evime döndüm. 

Neyse allahtan yolda melekler imdadıma yetişti de daha beter olmadan evime varabildim. Ben sağlam, poşetler benden sağlam.

Hazırlıklarımın temeli olan badem ezmesi için öncelikle arama motorların anasını ağlattıktan sonra lafına güvendiğim Şef Rerika'nın tarifini uygulamaya karar verdim. 
Malzemeler zaten hazırdı, gerekli olan tek şey adım adım reçeteye uymaktı.

Ama ben tarifi uygulamadan önce ne yaptım? Koca çenemi kendime doğrulttum ne yapacağım? 

... Bademleri öğütme aşamasında mutfak robotunuzun motoru ısınabilir... Cümlesini okurken, ya iyi malın motoru neden ısınsın olsa olsa dandik malın motoru ısınır bıdırdanmalarımla 200'er gramdan 3 sefer olacak gibi bademlerimi rondo'dan çekmeye başladım. ( Reklam olmasın, Fransız markası, kırmızı logosu olan şahane marka ) 


İlk 200 gramı öğüttüm ve sorun yok. Pek güzel oldu bademlerim mmmm o la la! 
Sıra ikinci grupta. Canlarım benim siz de gelin söyle bakayım.
Ve sıra tekne kazıntısına geldi, tıpkı ben! 

Sona kaldılar ama en güzeli olacaklar. 

Ama noluyo yeeaaa dememe kalmadı motorun sanki yüksek şiddette öksürük krizine kapıldığını duydum! Allahım o da ne sanki ısındı bu ya. Yok artık, bademler hala iri!  Koku ne kokuyor bu!!!

Anlaşılacağı gibi motoru yakmama beş kalmış. 

Benim emektar rondoma bir şey olmaz diye kendime hava atarken, havam yanık motor kokusuna döndü her nedense. 

İlk etapta balkona attım hemen!
20 dakika bekledim. 
Aldım balkondan kablosu buz tutmuş, tuş paneli neredeyse Kartalkaya soğuğunu yaşıyor, ama gelin görün ki motor kısmı  Halil Sezai misali İSYAĞĞĞNNN diyor! 

Ben imdat diyorumdum ki bu buraya kadarmış dedim.

Daha cuma günü İnstagram'da bayıldığım kadın Serra Yılmaz, 20 senelik mutfak robotunun bozulduğunu, bunun bozulan ikinci robotununun olduğunu, her birini 20'şer sene kullandığını, yenisini alsa kullansa 20 yıllık önrünün kalıp kalmadığı...

Bu paylaşımı görünce, 31 yaşımdayım ve bizim emektar 21. Yaşında vay be dedim.
Ömrünü bize vermiş kıymetini bilemedim. Heyt benim rondomun motoru yanmaz dedim ve dilimi arılar soksaydı da demeseydim.

Hadi rondoyu aldım bir kenara. 

Blender'ım var benim!! Ayh aman allahım bu geçen mayısta aldığımız blender değil mi! Çok güzel bıçak kısmında arıza var. 

Badem ezmesi gittikçe sinir ezilmesine dönüşmeye başladı ama yeter ama ya! 

Tamam sakin kalıyorum panik yok, yetkili servise veririz bakarlar. 

Döndüm dolandım, annemin blender'ı kendisi ile yaşıt! Motoru sağlam, bıçağı sağlam, sadece dış aksamının sağı solu kopmuş ve bolca sıçratma yapan blender'ına kaldım.

Kavanozdan hallice çırpma kabına aldığım, az ezilmiş bademcikler annemin emektarı ile maalesef öğütülmediler. 

İnadımı kırdım, kalan bademleri ve şerbeti dolaba aldım.

Yapmam gereken hazırlıklara devam ettim malum yılbaşı için.

Ve ta taaaaam badem ezmem elbette yetmedi. Eyyhh senin bana eziyetin yetti gari diyerekten, az öğütülmüş bademleri kullandım, gitti! 
Pişman mıyım? Azıcık evet! 
Azıcık hayır. 
Eğer kullanmasam bugünkü tantanayı tekrar yaşayacaktım.

Evde badem ezmesi yapmanın size süre olarak maliyeti 3 saat oluyor. Aksilikler hariç! 

Ben içine elbette acıbadem likörü ekledim. 
Bilmeyenler için, MissMoonsBakery alkolik mutfak tipine giriyor. 

Mottomuz: Alkolsüz asla!

Bayan aY, alkolsüz üretemiyor. Üretse bile  alkol yoksa yiyemiyor falan. 
Çok alkolik kafada bu aY Hanım. 
Seveni varsa böyle sevsin derim. ;)

Özetle, Badem ezmelerim olması gerektikleri yerdeler.

10 saattir uğraşıyorum çeşitli şeyler için. 

Yarın ilk tadımı, annesi aşureleri komşulara dağatıp, kendisine sadece bir kase bırakan bir "denek" deneyecek. Gönüllü oldu, kıramadım vallahi. Yeni yılı beklemeden karşılıklı yiyeceğiz. :)

Ne demişler, komşuda pişer, gün gelir sana da düşer. ;) 

Hala okuyorsan, 12 paket var bu yıl gidecek yer bekleyen. 

Biri neden sen olmayasın?

2015'in bereketiyle gelmesini dilerim.

Devamı, 31/12/2014'e kalmadan gelecek. 

Şimdilik badem ezmelerim huzurlarınızda... :) 


24 Kasım 2014 Pazartesi

Yaşadığın Gerçek Aşk Mı?

Yapılan iş her ne ise insan aşkla yapmalı.
Bir süredir çok düşündüm aslında ne kadar aşıktım ben işime diye? 
İlk çalıştığım bankamda gerçekten ayaklarım yerden kesilerek gitmiştim işe. Bugün için bana çok ağır gelebilecek şart ve dayatmalara dayanmamın nedeni buydu sanırım. 
2 sene zorunlu aradan sonra başladığım bankamda beni işe alsınlar diye adak adamadığım / evliyalara gitmediğim eksik kalmıştı. Neden , neden dedim durdum. 
Aday yerleştirme havuzu dedikleri ultra olimpik havuzdan atıldıktan 4 ay sonra işe alındım. 
Günlerce debelendim, ağladım. 
Hiç unutmam bir keresinde şimdi bana ait 2. Oda olma özelliğini taşıyan ( böyle yazdım çünkü sizin 2 odanız yoktur, azıcık hava atma havamdayım bugün ) odanın duvarlarını sildim, yerleri ovaladım, koltukları çektim. 
Amaç neden işe alınmıyorum ben yeeaa sorusunun nedenini bilmemem ve acı ile yorgunlukla unutmaktı.

Uğruna gözyaşı döktüğüm banka aldı beni işe de ama ben aslında ondan vazgeçmişim.

Sayın yetkili, bu bedeni işe almak için geç kaldınız.
Çalışma aşkım öldü. Biliyorsan oku bir fatiha ...

Macera iyisiyle kötüsüyle 3 sene sürdü. Hayatıma kattığım çok güzel insanlar oldu. Dayak manyağı yapmak istediğim insanlar da...
İnsanlığını gördüğüm kişiler dostum oldu.
Kimselere değişmem onları. Kendininizi biliyorsunuz değil mi? ;)

Sonrası mı? Ben sildim o sonrayı. Bir rüya gördüm, yola düştüm bile bile. Anne sözü dinlemedim yine sonrası annemin dizinin dibine gelip, haklıydın anne demek oldu.

Aklımda, içimde, beynimde, kalbimde hep aşçı olabilmek vardı. Ayol aşçı olacağım ben. Ağlayacağım en sevdiğim şeyi yapacağım. Soğan soyarak ağlayacağım. Hatta pirinç kavururken sabredeceğim. Biliyorum ki o pirinç için sadece 15 dakika lazım bana. Çok sevdiğim çorbaları yapacağım. Mezeler hazırlıyacağım, ve hatta hazırlayıp üzerine şişeyi kendim için açacağım.

Kafamın bu fikirler ekseninde dönmesine engel olamadım.

Yaratırken mutluyum çünkü. Salata yap desen bana küçük mutluluk vermiş olursun. Saatlerini harca iç pilavlı hindi iste benden bak nasıl mutluyum! :) 

Pastacılık hep renkli masal kitabıydı bana.  Ne okuyorsun sen sorusunun cevabı pastacılık kitapları oldu. 

Alem, penguen / pc magazine biriktirirken yemek kitapları / dergileri doldurdum eve. 

Bilgisayarları sevemedim hiç pastacılık dünyasına açılmadığı sürece. 

Millet video vs izlerken ben tarif okuyor-dum işe gittiğim dönemlerde. 

Şimdilerde koca banknotları koca koca yemek kitaplarına harcıyorum. 

Aşk nedir?  

Ayaklarının yerden kesilmesi ve bahsi geçen kelebeklerin miden, kasıkların, kalbin arasında uçuşup ağzından çıkıp seni terk etmesi mi? 

Buysa eğer benim yaşadığım aşk mutfakta. Kek kalıplarım, kepçem, mikserim, dekorlarım, tavalarım, çikolatalarım, likörlerim, aromalarım, şeker hamurlarım, modelleme aparatlarım. 

Heyecandan öldüm bir gün. 

Şu an tv de gösterilen bir yemek yarışmasının seçmelerine katıldım kaderi benimle benzer bir arkadaşımla. Sabaha kadar uyudum, uyumadım. Sabahı zor ettim heyecandan. Hazırlanmam saatlerimi aldı. Gören de bütün ulusal kanalların geleceği ve beni görüntüleyeceği bir sempozyuma katıldığımı zanneder! 

Yol bitmek bilmedi o gün. 

Elim ayağım dolaştı birbirine. Beynimi aldılar yerine sünger koydular o gün. 

Adım ne, yaşım kaç, ne işle meşgulum, kimsin kızım sen?! Aptallığa beş kala halimle sıranın bana gelmesini bekledim. Çok bekledim, sabrettim. 
Sorular çok basit kendinizi kısaca anlatın. Mutfak maceranızı anlatın. Kendinize özgün tarifler var mı? Aniden misafir geldi kısıtlı malzeme ile ne hazırlarsınız? Tarifi verin. 
Tarif? Ayol o ne? Neydi? Yağ kaç ml? Bardak kaç ml? Yumurtanın kabuklarını çıkardım değil mi içine bütün atmadım?! Un , mmm yani şöyle 2 su bardağı yoksa çay bardağı mı? 

3 / 4 dakika ömrümden beni çekti çaldı galiba. 

Ve o günden sonra bir kaç kez yükselmeye eğilim gösteren tansiyon sorunum kendini gösterdi. 

Heyecandan uçuşarak gittim. 
Pek çok kişiden gizli gittim.
Yüreğim ağızımda gittim. 
Bu bir rüya olabilir ancak dedim.
Ah keşke olsa dedim.
Amacım kendimle yarışmaktı. 
Başka birinin mutfağında çalışırken yaşadığım panik hallerimi aşmaktı. 
Zora karşı yarışmaktı. 
Hayatımın fırsatıydı belki. 
İçimde kalan heyecandı. 
Amaca giden yolda büyük heyecandı. 

Ben derim ki, işiniz veya eşiniz sizi heyecanlandırmıyorsa yol yakınken dönün. 
Her dakika belki o kadar yüksek nabız etkisi olamayacak ama tutkunun bitmediğini biliyorum.
Artık 31 yaşımın sonlarına doğru bunu kesinlikle öğrendim.
Benim hep içimdeydi, mutfağın içinde olmak.
Şartlar bunu gerektirdi ve yaşadığım için çok mutluyum bugünlerimi. 

İçinizde aşk yoksa yapmayın derim. 

Yaptığınız peynirlikeke bakıp, gözleriniz ışıldamıyorsa, bu sefer midenizden aklınıza konan kelebeklerin etkisi ile sevdiğinize aşkla pişiremiyorsanız yemekleri ve  sevdiğinizi akşam gördüğünüzde artık mutlu olamıyorsanız, hasretle sarılamıyorsanız bir durun düşünün. 

Bugün değilse yarın bitecek o iş.
Siz terk etmezseniz, terk edileceksiniz.
İşi siz bırakmazsanız o sizi bırakacak.
Kocanızsa bu, kesin gidecek bence sizden. 
Şimdi durun ve sevdiğinize şöyle bir bakın. Hakikaten azıcık eksiklik varsa kaçın hemen oradan. 

Yataktaysanız o adamı aşağı atın derim.

İşteyseniz, etrafa iyi bakın. 
Adamsa / kadınsa koklayın.
İşyeri ise içinde gezinin.
Dokunun.
Gözlerine bakın. 
Ofisteki masanıza iyi bakın, çekmeceleri açın.

Aşkla yapılmayan hiçbir işten hayır gelmeyeceği tescilli.

Eğer siz yataktan atmazsanız yanınızdaki adamı/kadını sonunda terk edilen siz olacaksınız. 

Eğer istifa etmezseniz, bugüne kadar kattıklarınız için size en sahtekâr ses tonu ile teşekkür edilecek.

Yol yakınken tekrar ... 



Ben çok büyük bir aşkla emeğimi kattım bu fotoğrafa. Çok şey var içinde. Kokusu var cezbeden, aşktan çatlatan. Tadı var, zevkten baygınlık veren. Dokusu var damakta kalan. Ekşi hali var vişnenin ferahlık veren. 

Tatlı ama çılgın bir hali var. 

Ağızdaki tadı silsin, bir sonraki lokmada aynı hissi yeniden yaşatsın diye fincanlarda kahve var. 

Koklarken, hayal kurdursun diye. 
Boğazını ısıtsın diye var kahve. 

Birbirini tamamlasın temennisi ile aynı renkler ve farklı görsellerde mug'lar var kahveler için.

Cheesecake'in bütün o katmanlarını kahve ile ağzına aldığında iksir çıkıyor ortaya.

Aşk iksiri. 

Bu kez tarif yok. 

Herkes kendi iksirini yaratacak. 

Kahveler benden ;) 


23 Kasım 2014 Pazar

İtina İle Pasta Parmaklanır :)

Olmaz demeyin öyle de bir oluyor ki. Aman başına iş gelmesin allahım yarabbim, emanet mal, pazar gününe alacaklar, hıııh çok da güzel oldu.
Yahu bunlar da benim başıma geldi. Hayır yani artık biliyorum biri beni sınıyor. :) 


Üniversite yıllarımdan bana kalan nadir insanlardan Taylan'ın dedesinin 90. Yaşgünü için pasta yapmam istendi. Hay hay diyerek işe koyuldum. Özel sipariş, glutensiz un ile yapılacaktı. Gerekli malzemeleri tamamlayıp, yapım aşaması için telefon beklemeye başladım. 

Bazen tedbirli olmak işe yarıyor işte. Biz fikrimizi değiştirdik yarın İstanbul'a geliyoruz denilince çok da seçeneğim  kalmadı ve keki hazırlayarak işe koyuldum. İşte klasik bitter&muz pastam. 
Son yaptığım pastada tansiyon faciasına maruz kaldığımdan, bu sefer sakin kalmaya söz verdim. Hadi bakalım iç ses, anlaşma hükümleri belli yersen yoğurt içersen ayran :D 

Can arkadaşlarımdan Ebru kırmadı geldi yardıma. Çünkü, bu pastanın bir dedeye ihtiyacı vardı. Olsa olsa Ebru yapar, bu dedeyi hem de öyle bir yapar ki ilah olur o dede! :) 
Ben zaten süre sıkıntısı yaşamadan çalıştım. Ebru, gelene kadar her işim yolundaydı. Klasik yemek faslımızı yaptık. Haydi bakalım çıksın dede meydane! :) 

1 saatlik çalışma sonucu, dedemiz hazırdı.


Bob Marley havasında, ruhu renkli bu dede bizi çok güldürdü. Farklı yorumlar yaptık. Ve en son 90 yaş ne demek ya 45 desen belki diyerek sohbeti kapadık. 

Ben pastayı dolapta en alt rafta muhafaza ettim. Eh malum, pazar alacaklar benden.
En kıymetlim Doğacığım, cuma gecesi annesi ile bizde kalınca koskoca bir cumartesi gündüzü beraber yaşadık. 

Benim dolabı açtığım esnada pastayı gördüğünden, Bayan aY; pastayı kesseneler başladı. Baktı olmuyor, ben pasta istiyorumlar. Dolapta bulunan -hazır- çikolatalı pastadan ellerimle yedirmeme rağmen ve kendsinin elleriyle yemesine rağmen, gözünün o pastada kaldığını nereden bilebilirdim? 


Ben ablamla memleket meselesinden daha derin konular konuşurken, ( evi yaksalar bakamazdım anlattıklarım daha önemliydi! ;) ) dolabın gacırt sesi ile kapandığını duydum. 

Minik cücem, yanımıza geldi. 

Tıpkı benim gibi gözlerinin parladığını gördüğüm an kocaman bir EYVAH! koptu içimden. 

O muzip hal aynı ben. Sıkıysa kız çocuğa!

Doğa, dolabı mı açtın kızım sen sorusuna haaaayır diyen cücem, ben sakince ayaklandığımda ve pastaya bakacağım dediğimde her nedendir bilinmez bakma dedi. 

O an anladım. 

Dolabı açtığımda, Ebrucuğumun binbir emekle yaptığı dedemizin yanına arı kovanı kadar bir delik / çukur açılmıştı. 
Bir an aklımdan geçti, bu çukura gömsem kafamı, hayır hayııır diyerek ağlasam dede teselli edebilir miydi beni? 
Allahım bildiğin parmak girmiş işte. Girmemiş sokmuş işaret parmağını, yetmemiş, içinde 300 dereceye yakın döndürmüş, pırtlatarak parmağını çıkarmış ve parmağına bulaşan ganajı yemişti. 
Dedem, sağ yanından da darbe almış ama sağ yanı sağlam çıkmış delinmemişti. Kader!

Ama Doğa ama yaaaaa demekle yetindim.
Bu kez bağırmak yok. 
Dersimi aldım, bir daha hırpalamak yok. 
Pastanın sipariş olduğunu, biz değil başkaları yiyecek, bu sene sana 2 pasta yaptımla başladım, bu pastaların benim işim olduğunu... 

Sakin sakin anlattım vallahi bu kez. 
Anneanneme söylicem seni diyerek gitti.

Arkasından çok güldüm. Ama inanmazdım aslında yaptı deseler. 

Selahattin Uyuşan dedemizin pastasına acil yama yaptım.

Belki linki alırsa yazıyı okur. 
Ömrünüz ne güzel uzun olmuş, sağlıklar dilerim. 
Şimdilik yarı yaşınıza gelmek bana kâfi ya da gerisi yukardakinin bileceği iş. 
Çok senelere. 
Mutlu yaşlar...

Ben de yalan yok, pastada yama var. Sahipleri de biliyorlar. 

Pastada parmak var. Yerseniz, iyi edersiniz. :)

Art niyet yok, çok masum azıcık muzip.
Siz siz olun, 4 gözünüzle bakın, yavrularınıza. Bu gülümsenecek bir anı oldu bize. 

90 yaş nasıldır yaşa yaşa bitmez. 
Tek aşk mı var içinde? 
Tek ömür. 
Kaç çocuk?
Çok torun.

Sağlıkla uzun ömürler herkese. 

Ve mutlu pazarlar. ;) 


**** Yamadan sonraki halimiz : 




18 Kasım 2014 Salı

Ev Yapımı Maya-lı Poğaça

Bazen düşünüyorum da hakikaten tahammül edilmesi zor bir çocuktum ben. Hani yani şimdilerde bal gibi olduğumu söyleyen de var. Neyse eski günlere dönmemeyi diliyorum. :)
Elinde kaşıkla peşimde koşan bir annem vardı benim. Kadının yaptığı yemeğe zehir muamelesi yapıp, küvet benim, dikiş makinasının kabini senin, karyola altı benim, dolap içi de kilimcinin ... şeklinde bir bilmece içinde annem sabırla yemek yedirmeye çalıştı bana senelerce.
Garezim kimeydi hala bilmiyorum ama olsa olsa her zaman olduğu gibi kendimeydi herhalde. Nuh der, peygamber demez hesabı.
Yemek yemedim onun yerine hep dayak yedim kesinlikle diyemem. Ya sabır metodu ile senelerimiz böyle geçti.

Annem, çalışan anne olmadı hiç. Kafamın içinde annem neden çalışmıyor sorusunu sorgulamadım. Çünkü anne dediğin evde olur, yemek yapar, temizlik, ütü, çamaşır yıkar, sevgi saçar, senin saçtıklarını toplar, ne bileyim işte öyle birşeydi kafamda.
Annesi çalışan çocukların beslenme çantaları ile benimkinin arasında fark olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Hiç üşenilmeden sıkılan havuç suyu, kışın karışık narenciye, gün gelir elma suyu, ilkokul sıralarında beslenme çantamdaki bölmeli kaplara özenle yerleşen peynir, zeytin çeşitleri. Ortaokul yıllarımda bunun yerini sandviç aldı. Yanına da eve koli ile gelen 200 ml'lik meyve suları eklendi. Lisede aynı sistem ama artık ben hazırlıyordum kendime yiyeceklerimi. Hatta üniversite yıllarımda üşenmedim çantama hep bir atışmalık attım evden.

İlkokul demişken, mahremiyet mi vardı, terbiye mi yoksa yoksulluk mu nedendi şimdi tam adını koyamıyorum ama evde yediğin şey söylenmezdi, okula salam götürmek yasaktı, muz mu???!!! Çok ayıp, evde yersin muzu, okulda onu yememiş arkadaşların olabilir. Öyle herkese her yediğin söylenmez, kimseden bir şey istenmez, ama çantada fazlası varsa ikram edersin arkadaşına. Kimsenin yediğine laf edilmez.
Ah benim annem her şey iyi güzel ama herkesin çantası pek afilli duruyordu. O zamanlar aklım almıyordu ben bizim sokağın altındaki o pastaneden alsam simit falan, ne bileyim belki yanına poğaça? Olmuyor muydu yani?

Hele bir de benim hazır kek falan yememe izin vermiyorlardı ya çok kızıyordum çok!
Hala içimin bir yerine yer etmiştir. Soğan cücüğü kadar olmayan aklımla ben neden eti top kek meyveli bulamıyorum beslenme çantamda diye kendi kendime düşünüyordum.
Hayır yani ben de istiyorum asitli içecek.
Hakkım değil mi sokaktan beslenmek?

Beynim artık ne kadar büyüktü bilemem ama aklımda neden topkek yok sorusu vardı.

Oysa düşünmeyi başarsam, annemin hiç üşenmediğini, keki, böreği, poğaçayı, neredeyse simiti yapıp, önümüze  hazır halde getirdiğini uzun zaman anlayamadım.

Çalışan anne beslenmesinin havalı haline kandım.

Aradan seneler geçip, çalışan birey olduğumda aklımdan hep aynı cümle geçti : ya ben inanmıyorum ya sizin çocuğunuz var değil mi, ay bir de kocanız var e siz nasıl yetiştiriyorsunuz her şeyi? öf ya ben bir kendime bakamıyorum vallahi bakamıyorum. Yaşasın annem benim!

Çalışan annelerin kıymetini, gayretini ben paramı kazanmaya başladıktan sonra anladım.

Her anne altın değerindedir.
Anne bu, herkesin annesi biriciktir.
Şimdiki genetiğimle düşünüyorum, çalışan, çocuğu için mutfağa girebilen anne benim için süper annedir.
Hepsi kendi özünde bir tanedir.
Anne olmak zaten biricik olmayı gerektiriyor.


Aklıma şak diye geldi annemin ev poğaçası. Hakikaten şu aşağıdaki pastanenin sattığından güzel.
Kendimi çalışırken dahi, mayalı, susamlı ürünlere alıştırmadım.
Evde hazırlanan sabah sandvici çantamda hep olmuştur; benle birlikte çalışan arkadaşlarım anımsarlar.
Abur cubursuz, katkısız, içindekilerin ne olduğunu adım gibi bildiğim her yiyeceği daha çok sevmişimdir. Bu ne zaman oldu derseniz, soğan cücüğü biraz büyüyünce...

Sabah 5 gibi uyandım 2 saat zor durdum, kendimi mutfağa attım. İster yaşlılık alameti diyin, ister işin mi yok diyin. Sabahın körü dediğim saatlerde hamurumu büyük bir iştahla hazırladım.

Senelerdir bize kahvaltıya bir şeyleri sıcacık sunan annemin kahvaltısına yetiştirdim.

Mutluyum ben, siz de mutlu olun. Yanınızda olan, yiyebilecek sevdikleriniz için yapın gitsin! :)

Son 4 gündür doğru düzgün bir şey yemediğimi düşünürsem fotoğraftaki poğaçaları çoktaaaan hak ettim ben.

Arada kendinizi yemekle şımartın, sizce değmez mi?

Maya-lı : Maya uygarlığına kafayı taktım ben bugün. 2 haftaya belli olur aramızdaki ilişki. ;)



** Bardak ölçüsü 220 ml

Maya-lı Poğaça

1 yumurta
1 su bardağı ılık süt
1/2 su bardağı sıvı yağ
2 tatlı kaşığı toz şeker
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı mahlep
3,5 su bardağı un
1 paket küçük, instant maya
Üzerine yumurta sarısı, çörekotu.

Ben içine bir şey katmadım. Herkesi hayal dünyasındaki damak tadında serbest bıraktım. :)


Mayayı ılık süt ile mayaladıktan sonra, ortası havuz şeklinde getirilmiş unun içine döküyoruz. Diğer malzemeleri de ekledikten sonra, ekmek hamuru kıvamında bir hamur elde ediyoruz.
En az bir saaat mayalıyoruz.
Ben 7 aylık bir cüce olarak saç kurutma makinesi ile hamuru daha hızlı mayalandırdım. Başka yöntemi olan varsa paylaşabiilir. Sonuca bakın, gülmeyinnnn :))))

Ardından dilediğimiz şekli verip, yağlı kağıt serili fırın tepsisine aralıklarla diziyoruz. Üzerine yumurta sarısı ve görselleri ekliyoruz.
Bir saatte bu haline sabır gösterin lütfen. :)
Benim gibi 180 derecede pişirirseniz  suratına solaryum tüpü patlamış poğaçalarınız olur. Aman ha!
önceden fırını 160 dereceye ısıtın 20 dakika sabırla pişirin.

Kaç tane yersiniz orasını bilemem ama ne yapın edin, kahvaltıya yetiştirin. :)

Afiyet olsun. ;)


3 Kasım 2014 Pazartesi

Yaşasın Çıplaklık / Naked Cake

Deneme ses bir ki
Deneme se se ses
Hımmm
Bu kadar aykırı bir başlığa ne yazmalı insan? 
.....
Bir sigara içip, 3 dakika süre kazandım itiraf ediyorum. 

Herkes trafikte sağdan gidiyor, yazıyı soldan sağa yazıyor rafadan yumurtanın önce beyazını mantıkla sonra sarısını yiyor değil mi? Oysa ben bir yolunu bulup, rafadan yumurtanın önce sarısını yiyorum.
Nasıl deme vallahi mümkün :)

Önemli olan aykırı olabilmek neden fark yaratmayalım? 

Bu kez ne yazacağımı bilmeden başlığımı düşündüm ve bu başlık yaklaşık 25 gündür aklımdaydı. 

Derdim Ayşe Arman olmak tabii ki değil. Ama yani şimdi neden olmasın. Sevmeyeni çok hastası da çok. Önemli olan "ben" gibi olması. 

Malumunuz sipariş üzerine pasta, çörek, börek ve midenize inebilecek her türlü ürünü yapıyorum. E artık ailenin bir pastacısı var. Eskisi gibi beyaz fırın aşkımız kalmadı. Missmoonsbakery aşkı moda son günlerde. 
Eh hem ablamın hem de tontunumuz anneannemizin doğum günü olunca söylemeye gerek bile yok pasta işi bana kaldı. Mevzu aile içinde yaşanacağından bu büyüklü küçüklü deneklerime yepyeni bir moda akımı olan "Çıplak Pasta / Naked Cake" i denetmem şart oldu. İlk etapta şeker hamuru ile bezenmiş figürlü havalı bir pasta düşünmedim değil ama siz de sıkılmadınız mı bu işten? Figürler çöpe kremalı kısım mideye...

Yenilik, farklılık, daha yoğun tat, farklı kokular işime geldi. 

İlk başta pastanın daha ziyade " Wedding Cake / Düğün Pastası " niteliği taşıdığını gördüm. Yahu ne fark eder sizin canınız istesin yeter ki mesele gelin damat mı??? Mideniz, damak tadınız hepsinden önce gelir. Sevdiyseniz yiyin gitsin!

Tipine senelerdir aşık olduğum Beyaz Fırın'ın paylaşamı sayesinde keşfettiğim çıplak pastayı doğum gününde hazırlamayı kafama koymuştum.
Ne olmalı, nasıl olmalı, nasıl durmalı sorunsalını bu kez hızlı geçtim. Bazen kaderine bırakmak lazım. Sonuç yanlış ve doğru olarak ikiye ayrıldığında daha rahat muhakeme edilebileceği kanaatindeyim.

Allah düşman başına vermesin!!  Pastayı yiyecek olan ablam çikolata sevmez, tontonum krem şanti sevmez, ablam muz sevmez vs derken döndüm durdum sınırı aşıp, ortaya karışık dış tarafı ablama içi tontonuma uygun bir pasta hazırladım. 

Siz siz olun sizi araftayım!! Dedirtecek işlere girmeyin derim :)

Her zaman yaptığım gibi zamanlamam planlamam yolundaydı. Kendi çapımda küçük pasta kazaları atlattım. Yeri geldi tansiyonum fırladı. Servis yaparken ama yeter yaaaa hallerim oldu. 

Ne zaman iç tarafından bir çatal aldım tadına baktım endişem kayboldu. 

İkinci dilim pasta isteyen oldu sakinledim.
Gülümsedim.

Hayatta yaptığınız her neyse kendi bildiğiniz gibi sizi en mutlu edecek haliyle yapın. 
Eserinizi görenler sizin yaptığınızı anlasınlar. 
İmzanız olsun her yerinde.
Mutlulukla yapın.

Yiyenler beğendi doğum günü sahipleri teşekkür etti tekrar tekrar daha ne olsun:) 

Pastanın en alt katının başına geleni ben hariç bir kişi biliyor.
Bu pastanın da sırrı " Alt Kat " ı olsun. :)))))

Sevdiklerinizle sağlıkla, mutlulukla yiyeceğiniz pastalarınız olsun. Tatlı ama heyecan katacak ekşisi, sizi çarpacak nitelikte kokusu, bir dilim daha diyecek dokusu ... ;)


18 Ekim 2014 Cumartesi

Seneler Geçse Bile Hala Aynıyız

Lise yılları, arkadaşlık, anılar, paylaşmak...

Hepsini yazmak en doğrusu sanırım. Seneler geçse bile hala aynısınız kızlar cümlesini duymak ne kadar güzel. 1997'de tanıştık biz. Yer, Kenan Evren Lisesi / Hazırlık C Sınıfı.
Bugün, Cennet'in evinde toplandık. Seneler sonra bizi yeniden buluşturan Cennet'in annesinin aramızdan ayrılmasıydı. Hani o kadar çaresiz bir durum ki ne denir ne söylenir ne yapılır. Gidenin boşluğu dolmaz. Acısı kalır ama zamanla hafifler. Bir gün gelir gülümseyerek anılarını anlatırsın. Ama işte o günün gelmesini beklemek en zoru. Daha doğrusu bekleyememek. 
Ölümün tecrubesi var mıdır hayatta, 5 sene önce sorsalardı yoktur herhalde derdim. 
Tecrubesi gerçekten var. Sabır ve zaman...

Güzel arkadaşımız karnı burnunda ve kocaman gülümsemesi ile bizi kapıda karşıladı.  

Hiç değişmemişsiniz kızlar, sanki hiç büyümemişiz, hala aynıyız...

Ben de aynı şeyleri düşünüyordum ve aslında hemfikirmişiz.


Ne kadar mutlu oldum tanıdık yüzleri yeniden görünce anlatamam. Herkesin kendinden bir şeyler anlatması hele de eski okul anılarımızın, okulda tepki duyduğumuz düzenin, her sabah yarı sarhoş okula gelen ve buna rağmen iyi bir öğretmen olabilen Talip Bey'in, yaptıklarımızın, konuştuklarımızın, haber alamadığımız arkadaşlarımızın nerelerde olduğu, fen matematik sınıflarının daha çok eğlendiği. Konuşacak çok şey var. Ama artık biliyoruz ki yakın bir zamanda bunları da konuşacağız.

Bana bugün saatler yetmedi konuşmaya. Sonrasında düşündükçe daha çok anı zihnimde canlandı. 

Güzel insanlardık, iyi yürekliydik. Ne mutlu bize, hala da öyleyiz. Ve eminim bizim yetiştirğimiz evlatlar için de "hala ne iyi insanlar varmış" diyecekler bir gün. 

Birimiz anne oldu yavrusu 2,5 yaşında, birimiz 2 haftaya kadar anne, birimiz evleneli 2 ay kadar oldu. Diğerleri malum ;) 

Hayat bizi farklı bir amaçla bir araya getirdi. Bundan sonrakiler en güleç günler olsun. 

Anne adayımız için kurabiye yaptım. Fotoğraflarımı takip ettiğini bildiğimden.

Aynı kalabilenlere ... 



Bardak ölçüsü 220 ml

Çatlayan Kurabiye 

2 su bardağı öğütülmüş fındık içi
1 su bardağı pudra şekeri
1/2 yemek kaşığı sıvı yağ
1/2 tatlı kaşığı kakao
1 yumurta akı

Üzeri için
1/2 su bardağı pudra şekeri

Malzemelerin hepsini karıştırıp, birbirini tutacak kadar yoğurmamız yeterli. 
Hamurdan küçük parçalar koparıp, yuvarlıyoruz. Pudra şekerine buladıktan sonra yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine diziyoruz. 

170 derece fırında 8 dakika pişiriyoruz. Kurabiyeleri ellediğinizde hala yumuşak olabilirler. Endişelenmeyin doğru yoldasınız. Soğuduktan sonra sertleşecekler. Acıbadem havasında kenarları kıtır, ortası daha yumuşak olacak. 

Sevdiklerinizle beraber yiyebilmenizi dilerim. 

Afiyet olsun ;)








14 Ekim 2014 Salı

Hadi Çocukluğuma İnelim. İşte Nedeni

Senelerce kek sevmedim. Benim için kek az yağlı, az şekerli, sünger kıvamında pofuduk bir şey demekti. Elbet nedeni ben değildim.
Bir boğa burcu ortalara çıkıp benim!! demez önce en masumundan kendine bir suçlu arar.
Bir yerde bir yanlışlık vardı da acaba o yanlışlık ben miydim, kek miydi yoksa egom mu?  Ego mu o da ne yahu? Sünger kek sevmeyen küçük bir çocuğum ben. Tdk sözlüklerine daha ego kelimesi yeni dahil olmuş. Sus bakiyim lafı fazla uzatmadan ışık hızı ile in çocukluğuna itiraf et.

Tahminime göre annesi 70'li yılların başında evlenmiş olanların bileceği bir hikayedir bu. 
Senelerce kek sevmememin yegane nedeninin düdüklü tencere olduğunu; kendi keklerimi pişirmeye başlayınca anladım.
O yıllarda dışı alüminyum, yaklaşık 10 litre sıvı kapasiteli, pembe kapaklı gerçek anlamda düdüğü olan tencereler çok popülermiş. ( Kaynakça : Annem! ) Bu tencere öyle böyle değil inanılmaz gürültü çıkaran bir mutfak ekipmanıdır. Varlığını daha kapıdan girmeden hissettiren,  hatta mutfak penceresinden karşı komşunun sesini duyacağı kadar kuvvetli bir sese sahiptir.
Eh internetin adının daha zihinlerde dolaşmadığı, tek kanallı televizyon yıllarının yaşandığını düşündüğümüzde komşudan komşuya yayılan bir tarif varmış : "Düdüklü Tencere Keki". 

Yazıyı yazmaya başlamadan bir kez daha sordum anneme. 
"Anne, neden hep o keki yapıyordun bize?" " Çünkü kolayıma geliyordu da ondan." 
Aradan seneler geçmesine rağmen annem hala aynı fikirde. Bu keki ne hallere sokmadı ki. At içine 2 elma rendesi ve tarçın oldu sana elmalı kek. Çok mu sıkkınsın, ekle bakiyim oradan 2 yemek kaşığı kakao hımmm en çikolatası oldu, kış mı geliyor rendele portakalı, suyundan da 2 kaşık al bakiyim bu sefer portakallı... 
Doğumgünü mü var, hadi bakalım şerbetle biraz ıslatalım, içine kışsa pastacı kreması, yazsa çilek ve krem şanti. Ama illaki çikolata olsun dersen krem çikolata ilavesi. her kutlamaya, her haftasonuna denk gelen bu keki herkes midesine indirdiğinde senelerce burun kıvırmayı kendime görev edindim. ( Hatırlayan varsa benimle paylaşssın. 80'lerin sonuna doğru, cam kavanozda, kavanozu düz değil kabartmalı yanılmıyorsam kırmızı kapaklı olan marka neydi? )

O yıllarda ben bu keki sevmiyorum dedikçe annem mütemadiyen bu çocuk memnuniyetsiz diyip, durdu. Evet haklıydı aslında. Yemek istediğim kek buram buram kokusu olan, süngerden ziyade daha sıkı dokulu, biraz daha yağlı, dokusundan dolayı ağızda çiğnendikçe tadı yoğunlaşan, yutarken kendine hayran bırakıp, bir dilim daha !! dedirten cinsten olmalıydı.
Bilenler bilir, yemek yediğim yerler / pastane türevi yerlerin pek çoğunda eleştiririm. Çünkü damak tadım gün geçtikçe yükseliyor. Daha iyisini yapabiliyorsam imkan yok yediğim lokmalar için evet iyiydi cümlesini yalan da olsa sarf edemiyorum. İster ukalalık diyin ister, süper ego. Üzgünüm artık olan oldu. 30'dan sonra geçmiş olsun tüm gastronomi dünyasına.

Şimdi ne istediğimi bildiğimden aradığım keki özgürce ve doğru kelimelerle anlatabiliyorum.

Ama çocuk aklımla beğenmediğim o kek için anneme bugünün moda tabiri ile " Bizımla değılsın Hayrış" diyebilmeyi de çok isterdim ayrı mevzu :)))))

Senelerce benim sevmediğim "Düdüklü Tencere Keki" aslında pastacılık dünyasında temel taş sayılabilecek tarife çok yakın-mış. 
Mış diyorum, çünkü teknik bilgilerle kendimi donatmaya başladığımda keşfettim aradaki bu benzerliği. 

Meğer annem çekirdekten pastacı yetiştirmiş de haberi yokmuş. Ah benim annem, senelerce benimle mücadele ettin. "Nesi var bu kekin" dedin. Aslında kek, seneler sonra değer kazanacakmış da benim haberim yokmuş.

Bu arada annem gayet başarılı, hızlı, elleri lezzet li mi lezzetli bir aşçıdır. Her nedendir bilinmez, benim az sayıda kotaramadığım yemeklerin esas mimarıdır. Michelin yıldızı alacak yemekleri vardır. 
Ve kendine has tarifleri...
Kendisinden bu kadar bahsedip kekin tarifini vermemezlik olmaz. 

Not: Tencere hala mutfağımızda, ilaveten 2 tane daha düdüklüsü olan annem, kekin hatrına tencereden vazgeçemiyor. Tabii ki sünger kekini yapmaktan da ... ;)

Bardak Ölçüsü : 220 ml

Düdüklü Tencere Keki / Sünger Kek
5 tane ortaboy yumurta
1,5 su bardağı şeker
3 yemek kaşığı sıvı yağ ( tercihen kanola )
2 yemek kaşığı limon suyu
1 limonun kabuğu
1 paket kabartma tozu
2 su bardağı un

Yumurta ve şeker mikserle önce düşük sonra yüksek devirde 10 dakika çırpılır. Yağ ve limon suyu eklenir.1 dakika daha çırpıldıktan sonra kabartma tozu eklenmiş un ilave edilerek, tahta kaşıkla un kaybolana kadar karıştırılır.
Yağlanmış tencereye dökülen kek, kısık ateşte 45 dakika pişirilir.
Soğuyunca servis tabağına alınır.

Afiyet olsun ;)




9 Ekim 2014 Perşembe

" Ben Kimim?" işte Yanıtı

Aslında yaşadığım hiçbir şey kurgu değildi. Hayal ürünü hiç değildi ama neydi derseniz aklımdan geçenlerdi. 
Deli gibi burçlara kafayı takıp, yaşayan biri hiç olmadım. Merkürün geriye gitmesinin dışında takılmam... Tam bir boğa burcu insanı olarak bencilim ama nasıl? Boğa demişken, 1 porsiyon profiterol mü yoksa 2 hafta yetecek kadar yemek mi derseniz koşulsuz profiterolü seçer 2 hafta aç kalır, bir sonraki profiterolün hayali ile yaşarım! 
Benim seçtiğim, benim istediğim, benim söylediğim, benim sevdiğim, benim bildiğim, benim kararım, benim fikrim, benim yolum, benim benim lerle sınırlı bencilliğim. 
Pasta ile alakalı bütün blog ve web siteleri pastel tonlarla kaplanmış en cici en cıvıltılı sözlerle başlayan yazılar... 
Bunu yapan da bir insan öncelikle buna bakalım. 
Ben kimim? Evet ben " Bayan aY" çok okur, çok konuşur, çok gezer, çok yaşar, çok ağlar, çok güler, çok düşünür, çok sever, çok bağlanır, çok nefret eder, çok pişirir, çok inat eder, çok harcar, çok yürür, çok koşar ve az yerim. Evet az :)
20'li yaşlarına kadar gayet hanım hanımcık bir kişilik, yaptığı en büyük çılgınlık 1 şişe şarabı içtikten sonra  "herkesi sevdin beni neden sevmedin" diyebilecek kadar unutulmaz, üniversite yıllarının asi kızı ama en havaisi, kendi hür irademle, hiç kimsenin baskı ve tesiri altında kalmadan 20'li yaşların 2. Çeyreği için İstanbul il sınırlarında görüp, görebileceğiniz ilk 10'a girebilecek kadar en hanımefendi en en en küçük kadını, iş yerinin en kokoşu, 30'lara doğru şehrin en çılgın insanı, soyutladığı dünyaya ilk uçakla yalnız başına dalan, sonrasında bitmez tükenmez seyahatlere çıkan küçük seyyah, 4 / 5 senede bir kendine beddua etme huyundan vazgeçmeyen ve  tekrar kendine bedduası tutan, 12'den vuran sonrasında Bihter'e aşık Behlül misali "imkansız imkansız seviyoruuum" diyebilen cesaret abidesi, küçük bir cadının teyzesi (sadece Bayan aY'ı), bankacılık kariyerinde yol aldığı anda birden merdivenden hooop aşağıya atlayıp, arkasına bakmadan kaçan, silgi yetmez benim seni tipp-ex ile silmem lazım diyerek, son 13 senede aklında kalanların pek çoğunu silen, ilk fırsatta eli kolu dolu cupcake kutuları, kapsülleri, yeni kek kalıpları ve şeker hamurları ile eve dönen pastacı...

Bütün bunları neden yazdım çünkü yaratıcılığımızın altında yaşadıklarımız var biz varız. Ne üretiyorsam ya da üreteceksem aslında hepsi benden birer parça. Aklımda kalan fotoğrafların yansıması gibi düşünün.

Ne anlatıyordum; evet pişiriyorum çünkü yaratmak, yaratırken seyretmek, koklamak, tatmak sonrasında başarabildiysem övgüyü alabildiysem amaç bu benim için.
Dönülmeyecek noktalarda çok paniklediğim bir gerçek, ama dünyanın en  rahat insanı iken bir anda acaba beğenecekler mi herkes bana bakıyor paniği ile yay gibi gerilip, oturduğu yere sıkı sıkı tutunan da benim. Sanki ilk kez yapmışçasına o  pastayı ilk dilimi servis ederken, yiyenlerden gelecek ilk yoruma kadar heyecandan soluk almayı unutup, kocaman gözlerini açan da ben oluyorum :)

Hafızamı zorladığımda hatırladığım en eski ve benim için ilk sayılabilecek mutfak maceram 8 yaşımda yalnız başıma yaptığım bisküvili pasta. ( Sizi ciddiyete davet ediyorum sakın gülmeyiniz sene 1991 teknoloji ve içerik olarak gayet başarılı sayılabilecek bir deneyim. ) Sonrasında aklıma gelenler mayalı hamurlar, kek hamurları ve sütlü tatlılar... Kurslara ve dershanelere gitmenin haricinde haftasonları hep mutfakta olmayı seçerdim özellikle cumartesileri. ( İş hayatında boğulup, gidenler için cumartesinin altın gün olduğunu anlamam yıllarımı aldı :) )
Hayalim hep aşçı olmaktı ve bir de bankacı. Çünkü bankacılar çok süslü ve inanılmaz güzel kızlardı. E tabii Türk kafasının batıl inançları neticesinde düşen ilk dişimin bankanın içine attırmamın da bu mesleği seçmemde etkisi olduğu rivayetler arasında. 
Her Türk genci gibi akademik seçimlerimin yapıldığı yıllarda " okuyup, aşçı mı olacaksın kadının ömrü zaten mutfakta serzenişleri ile yine kendi seçimimle uluslararası ilişkiler okumak sureti ile bankacı oldum.  

Pastacılık / aşçılık için yeni bir öğrenci sayılmam zor. Çünkü seneler içinde çeşitli eğitim programlarına katıldım. Hala da düzenli  periodlarda eğitim almaya devam ediyorum. 
2014 senesinin başlarında da her şeyi arkamda bırakarak ( bu nasıl oluyor hala çözebilmiş değilim! )  kendi çapımda pastacı adayı olmaya karar verdim.

Dönem dönem ufak tarifler, püf noktaları ve en önemlisi ürettiklerimi hikayeleri ile birlikte görsellerini ilave ederek buradan yayınlamak planlarım arasında. 

Tanışma yazısı niteliğinde hayat hikayemin özetini okudunuz.

Kalpli, cicili , pembeli, morludan ziyade ben gibi bir anlatımla yazılar devam edecek.
Bu noktaya kadar sıkılmadan okuyabildiysen, beni sevdin demektir.

Evet başlayalım " Bayan aY yazıyor... "