24 Kasım 2014 Pazartesi

Yaşadığın Gerçek Aşk Mı?

Yapılan iş her ne ise insan aşkla yapmalı.
Bir süredir çok düşündüm aslında ne kadar aşıktım ben işime diye? 
İlk çalıştığım bankamda gerçekten ayaklarım yerden kesilerek gitmiştim işe. Bugün için bana çok ağır gelebilecek şart ve dayatmalara dayanmamın nedeni buydu sanırım. 
2 sene zorunlu aradan sonra başladığım bankamda beni işe alsınlar diye adak adamadığım / evliyalara gitmediğim eksik kalmıştı. Neden , neden dedim durdum. 
Aday yerleştirme havuzu dedikleri ultra olimpik havuzdan atıldıktan 4 ay sonra işe alındım. 
Günlerce debelendim, ağladım. 
Hiç unutmam bir keresinde şimdi bana ait 2. Oda olma özelliğini taşıyan ( böyle yazdım çünkü sizin 2 odanız yoktur, azıcık hava atma havamdayım bugün ) odanın duvarlarını sildim, yerleri ovaladım, koltukları çektim. 
Amaç neden işe alınmıyorum ben yeeaa sorusunun nedenini bilmemem ve acı ile yorgunlukla unutmaktı.

Uğruna gözyaşı döktüğüm banka aldı beni işe de ama ben aslında ondan vazgeçmişim.

Sayın yetkili, bu bedeni işe almak için geç kaldınız.
Çalışma aşkım öldü. Biliyorsan oku bir fatiha ...

Macera iyisiyle kötüsüyle 3 sene sürdü. Hayatıma kattığım çok güzel insanlar oldu. Dayak manyağı yapmak istediğim insanlar da...
İnsanlığını gördüğüm kişiler dostum oldu.
Kimselere değişmem onları. Kendininizi biliyorsunuz değil mi? ;)

Sonrası mı? Ben sildim o sonrayı. Bir rüya gördüm, yola düştüm bile bile. Anne sözü dinlemedim yine sonrası annemin dizinin dibine gelip, haklıydın anne demek oldu.

Aklımda, içimde, beynimde, kalbimde hep aşçı olabilmek vardı. Ayol aşçı olacağım ben. Ağlayacağım en sevdiğim şeyi yapacağım. Soğan soyarak ağlayacağım. Hatta pirinç kavururken sabredeceğim. Biliyorum ki o pirinç için sadece 15 dakika lazım bana. Çok sevdiğim çorbaları yapacağım. Mezeler hazırlıyacağım, ve hatta hazırlayıp üzerine şişeyi kendim için açacağım.

Kafamın bu fikirler ekseninde dönmesine engel olamadım.

Yaratırken mutluyum çünkü. Salata yap desen bana küçük mutluluk vermiş olursun. Saatlerini harca iç pilavlı hindi iste benden bak nasıl mutluyum! :) 

Pastacılık hep renkli masal kitabıydı bana.  Ne okuyorsun sen sorusunun cevabı pastacılık kitapları oldu. 

Alem, penguen / pc magazine biriktirirken yemek kitapları / dergileri doldurdum eve. 

Bilgisayarları sevemedim hiç pastacılık dünyasına açılmadığı sürece. 

Millet video vs izlerken ben tarif okuyor-dum işe gittiğim dönemlerde. 

Şimdilerde koca banknotları koca koca yemek kitaplarına harcıyorum. 

Aşk nedir?  

Ayaklarının yerden kesilmesi ve bahsi geçen kelebeklerin miden, kasıkların, kalbin arasında uçuşup ağzından çıkıp seni terk etmesi mi? 

Buysa eğer benim yaşadığım aşk mutfakta. Kek kalıplarım, kepçem, mikserim, dekorlarım, tavalarım, çikolatalarım, likörlerim, aromalarım, şeker hamurlarım, modelleme aparatlarım. 

Heyecandan öldüm bir gün. 

Şu an tv de gösterilen bir yemek yarışmasının seçmelerine katıldım kaderi benimle benzer bir arkadaşımla. Sabaha kadar uyudum, uyumadım. Sabahı zor ettim heyecandan. Hazırlanmam saatlerimi aldı. Gören de bütün ulusal kanalların geleceği ve beni görüntüleyeceği bir sempozyuma katıldığımı zanneder! 

Yol bitmek bilmedi o gün. 

Elim ayağım dolaştı birbirine. Beynimi aldılar yerine sünger koydular o gün. 

Adım ne, yaşım kaç, ne işle meşgulum, kimsin kızım sen?! Aptallığa beş kala halimle sıranın bana gelmesini bekledim. Çok bekledim, sabrettim. 
Sorular çok basit kendinizi kısaca anlatın. Mutfak maceranızı anlatın. Kendinize özgün tarifler var mı? Aniden misafir geldi kısıtlı malzeme ile ne hazırlarsınız? Tarifi verin. 
Tarif? Ayol o ne? Neydi? Yağ kaç ml? Bardak kaç ml? Yumurtanın kabuklarını çıkardım değil mi içine bütün atmadım?! Un , mmm yani şöyle 2 su bardağı yoksa çay bardağı mı? 

3 / 4 dakika ömrümden beni çekti çaldı galiba. 

Ve o günden sonra bir kaç kez yükselmeye eğilim gösteren tansiyon sorunum kendini gösterdi. 

Heyecandan uçuşarak gittim. 
Pek çok kişiden gizli gittim.
Yüreğim ağızımda gittim. 
Bu bir rüya olabilir ancak dedim.
Ah keşke olsa dedim.
Amacım kendimle yarışmaktı. 
Başka birinin mutfağında çalışırken yaşadığım panik hallerimi aşmaktı. 
Zora karşı yarışmaktı. 
Hayatımın fırsatıydı belki. 
İçimde kalan heyecandı. 
Amaca giden yolda büyük heyecandı. 

Ben derim ki, işiniz veya eşiniz sizi heyecanlandırmıyorsa yol yakınken dönün. 
Her dakika belki o kadar yüksek nabız etkisi olamayacak ama tutkunun bitmediğini biliyorum.
Artık 31 yaşımın sonlarına doğru bunu kesinlikle öğrendim.
Benim hep içimdeydi, mutfağın içinde olmak.
Şartlar bunu gerektirdi ve yaşadığım için çok mutluyum bugünlerimi. 

İçinizde aşk yoksa yapmayın derim. 

Yaptığınız peynirlikeke bakıp, gözleriniz ışıldamıyorsa, bu sefer midenizden aklınıza konan kelebeklerin etkisi ile sevdiğinize aşkla pişiremiyorsanız yemekleri ve  sevdiğinizi akşam gördüğünüzde artık mutlu olamıyorsanız, hasretle sarılamıyorsanız bir durun düşünün. 

Bugün değilse yarın bitecek o iş.
Siz terk etmezseniz, terk edileceksiniz.
İşi siz bırakmazsanız o sizi bırakacak.
Kocanızsa bu, kesin gidecek bence sizden. 
Şimdi durun ve sevdiğinize şöyle bir bakın. Hakikaten azıcık eksiklik varsa kaçın hemen oradan. 

Yataktaysanız o adamı aşağı atın derim.

İşteyseniz, etrafa iyi bakın. 
Adamsa / kadınsa koklayın.
İşyeri ise içinde gezinin.
Dokunun.
Gözlerine bakın. 
Ofisteki masanıza iyi bakın, çekmeceleri açın.

Aşkla yapılmayan hiçbir işten hayır gelmeyeceği tescilli.

Eğer siz yataktan atmazsanız yanınızdaki adamı/kadını sonunda terk edilen siz olacaksınız. 

Eğer istifa etmezseniz, bugüne kadar kattıklarınız için size en sahtekâr ses tonu ile teşekkür edilecek.

Yol yakınken tekrar ... 



Ben çok büyük bir aşkla emeğimi kattım bu fotoğrafa. Çok şey var içinde. Kokusu var cezbeden, aşktan çatlatan. Tadı var, zevkten baygınlık veren. Dokusu var damakta kalan. Ekşi hali var vişnenin ferahlık veren. 

Tatlı ama çılgın bir hali var. 

Ağızdaki tadı silsin, bir sonraki lokmada aynı hissi yeniden yaşatsın diye fincanlarda kahve var. 

Koklarken, hayal kurdursun diye. 
Boğazını ısıtsın diye var kahve. 

Birbirini tamamlasın temennisi ile aynı renkler ve farklı görsellerde mug'lar var kahveler için.

Cheesecake'in bütün o katmanlarını kahve ile ağzına aldığında iksir çıkıyor ortaya.

Aşk iksiri. 

Bu kez tarif yok. 

Herkes kendi iksirini yaratacak. 

Kahveler benden ;) 


23 Kasım 2014 Pazar

İtina İle Pasta Parmaklanır :)

Olmaz demeyin öyle de bir oluyor ki. Aman başına iş gelmesin allahım yarabbim, emanet mal, pazar gününe alacaklar, hıııh çok da güzel oldu.
Yahu bunlar da benim başıma geldi. Hayır yani artık biliyorum biri beni sınıyor. :) 


Üniversite yıllarımdan bana kalan nadir insanlardan Taylan'ın dedesinin 90. Yaşgünü için pasta yapmam istendi. Hay hay diyerek işe koyuldum. Özel sipariş, glutensiz un ile yapılacaktı. Gerekli malzemeleri tamamlayıp, yapım aşaması için telefon beklemeye başladım. 

Bazen tedbirli olmak işe yarıyor işte. Biz fikrimizi değiştirdik yarın İstanbul'a geliyoruz denilince çok da seçeneğim  kalmadı ve keki hazırlayarak işe koyuldum. İşte klasik bitter&muz pastam. 
Son yaptığım pastada tansiyon faciasına maruz kaldığımdan, bu sefer sakin kalmaya söz verdim. Hadi bakalım iç ses, anlaşma hükümleri belli yersen yoğurt içersen ayran :D 

Can arkadaşlarımdan Ebru kırmadı geldi yardıma. Çünkü, bu pastanın bir dedeye ihtiyacı vardı. Olsa olsa Ebru yapar, bu dedeyi hem de öyle bir yapar ki ilah olur o dede! :) 
Ben zaten süre sıkıntısı yaşamadan çalıştım. Ebru, gelene kadar her işim yolundaydı. Klasik yemek faslımızı yaptık. Haydi bakalım çıksın dede meydane! :) 

1 saatlik çalışma sonucu, dedemiz hazırdı.


Bob Marley havasında, ruhu renkli bu dede bizi çok güldürdü. Farklı yorumlar yaptık. Ve en son 90 yaş ne demek ya 45 desen belki diyerek sohbeti kapadık. 

Ben pastayı dolapta en alt rafta muhafaza ettim. Eh malum, pazar alacaklar benden.
En kıymetlim Doğacığım, cuma gecesi annesi ile bizde kalınca koskoca bir cumartesi gündüzü beraber yaşadık. 

Benim dolabı açtığım esnada pastayı gördüğünden, Bayan aY; pastayı kesseneler başladı. Baktı olmuyor, ben pasta istiyorumlar. Dolapta bulunan -hazır- çikolatalı pastadan ellerimle yedirmeme rağmen ve kendsinin elleriyle yemesine rağmen, gözünün o pastada kaldığını nereden bilebilirdim? 


Ben ablamla memleket meselesinden daha derin konular konuşurken, ( evi yaksalar bakamazdım anlattıklarım daha önemliydi! ;) ) dolabın gacırt sesi ile kapandığını duydum. 

Minik cücem, yanımıza geldi. 

Tıpkı benim gibi gözlerinin parladığını gördüğüm an kocaman bir EYVAH! koptu içimden. 

O muzip hal aynı ben. Sıkıysa kız çocuğa!

Doğa, dolabı mı açtın kızım sen sorusuna haaaayır diyen cücem, ben sakince ayaklandığımda ve pastaya bakacağım dediğimde her nedendir bilinmez bakma dedi. 

O an anladım. 

Dolabı açtığımda, Ebrucuğumun binbir emekle yaptığı dedemizin yanına arı kovanı kadar bir delik / çukur açılmıştı. 
Bir an aklımdan geçti, bu çukura gömsem kafamı, hayır hayııır diyerek ağlasam dede teselli edebilir miydi beni? 
Allahım bildiğin parmak girmiş işte. Girmemiş sokmuş işaret parmağını, yetmemiş, içinde 300 dereceye yakın döndürmüş, pırtlatarak parmağını çıkarmış ve parmağına bulaşan ganajı yemişti. 
Dedem, sağ yanından da darbe almış ama sağ yanı sağlam çıkmış delinmemişti. Kader!

Ama Doğa ama yaaaaa demekle yetindim.
Bu kez bağırmak yok. 
Dersimi aldım, bir daha hırpalamak yok. 
Pastanın sipariş olduğunu, biz değil başkaları yiyecek, bu sene sana 2 pasta yaptımla başladım, bu pastaların benim işim olduğunu... 

Sakin sakin anlattım vallahi bu kez. 
Anneanneme söylicem seni diyerek gitti.

Arkasından çok güldüm. Ama inanmazdım aslında yaptı deseler. 

Selahattin Uyuşan dedemizin pastasına acil yama yaptım.

Belki linki alırsa yazıyı okur. 
Ömrünüz ne güzel uzun olmuş, sağlıklar dilerim. 
Şimdilik yarı yaşınıza gelmek bana kâfi ya da gerisi yukardakinin bileceği iş. 
Çok senelere. 
Mutlu yaşlar...

Ben de yalan yok, pastada yama var. Sahipleri de biliyorlar. 

Pastada parmak var. Yerseniz, iyi edersiniz. :)

Art niyet yok, çok masum azıcık muzip.
Siz siz olun, 4 gözünüzle bakın, yavrularınıza. Bu gülümsenecek bir anı oldu bize. 

90 yaş nasıldır yaşa yaşa bitmez. 
Tek aşk mı var içinde? 
Tek ömür. 
Kaç çocuk?
Çok torun.

Sağlıkla uzun ömürler herkese. 

Ve mutlu pazarlar. ;) 


**** Yamadan sonraki halimiz : 




18 Kasım 2014 Salı

Ev Yapımı Maya-lı Poğaça

Bazen düşünüyorum da hakikaten tahammül edilmesi zor bir çocuktum ben. Hani yani şimdilerde bal gibi olduğumu söyleyen de var. Neyse eski günlere dönmemeyi diliyorum. :)
Elinde kaşıkla peşimde koşan bir annem vardı benim. Kadının yaptığı yemeğe zehir muamelesi yapıp, küvet benim, dikiş makinasının kabini senin, karyola altı benim, dolap içi de kilimcinin ... şeklinde bir bilmece içinde annem sabırla yemek yedirmeye çalıştı bana senelerce.
Garezim kimeydi hala bilmiyorum ama olsa olsa her zaman olduğu gibi kendimeydi herhalde. Nuh der, peygamber demez hesabı.
Yemek yemedim onun yerine hep dayak yedim kesinlikle diyemem. Ya sabır metodu ile senelerimiz böyle geçti.

Annem, çalışan anne olmadı hiç. Kafamın içinde annem neden çalışmıyor sorusunu sorgulamadım. Çünkü anne dediğin evde olur, yemek yapar, temizlik, ütü, çamaşır yıkar, sevgi saçar, senin saçtıklarını toplar, ne bileyim işte öyle birşeydi kafamda.
Annesi çalışan çocukların beslenme çantaları ile benimkinin arasında fark olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Hiç üşenilmeden sıkılan havuç suyu, kışın karışık narenciye, gün gelir elma suyu, ilkokul sıralarında beslenme çantamdaki bölmeli kaplara özenle yerleşen peynir, zeytin çeşitleri. Ortaokul yıllarımda bunun yerini sandviç aldı. Yanına da eve koli ile gelen 200 ml'lik meyve suları eklendi. Lisede aynı sistem ama artık ben hazırlıyordum kendime yiyeceklerimi. Hatta üniversite yıllarımda üşenmedim çantama hep bir atışmalık attım evden.

İlkokul demişken, mahremiyet mi vardı, terbiye mi yoksa yoksulluk mu nedendi şimdi tam adını koyamıyorum ama evde yediğin şey söylenmezdi, okula salam götürmek yasaktı, muz mu???!!! Çok ayıp, evde yersin muzu, okulda onu yememiş arkadaşların olabilir. Öyle herkese her yediğin söylenmez, kimseden bir şey istenmez, ama çantada fazlası varsa ikram edersin arkadaşına. Kimsenin yediğine laf edilmez.
Ah benim annem her şey iyi güzel ama herkesin çantası pek afilli duruyordu. O zamanlar aklım almıyordu ben bizim sokağın altındaki o pastaneden alsam simit falan, ne bileyim belki yanına poğaça? Olmuyor muydu yani?

Hele bir de benim hazır kek falan yememe izin vermiyorlardı ya çok kızıyordum çok!
Hala içimin bir yerine yer etmiştir. Soğan cücüğü kadar olmayan aklımla ben neden eti top kek meyveli bulamıyorum beslenme çantamda diye kendi kendime düşünüyordum.
Hayır yani ben de istiyorum asitli içecek.
Hakkım değil mi sokaktan beslenmek?

Beynim artık ne kadar büyüktü bilemem ama aklımda neden topkek yok sorusu vardı.

Oysa düşünmeyi başarsam, annemin hiç üşenmediğini, keki, böreği, poğaçayı, neredeyse simiti yapıp, önümüze  hazır halde getirdiğini uzun zaman anlayamadım.

Çalışan anne beslenmesinin havalı haline kandım.

Aradan seneler geçip, çalışan birey olduğumda aklımdan hep aynı cümle geçti : ya ben inanmıyorum ya sizin çocuğunuz var değil mi, ay bir de kocanız var e siz nasıl yetiştiriyorsunuz her şeyi? öf ya ben bir kendime bakamıyorum vallahi bakamıyorum. Yaşasın annem benim!

Çalışan annelerin kıymetini, gayretini ben paramı kazanmaya başladıktan sonra anladım.

Her anne altın değerindedir.
Anne bu, herkesin annesi biriciktir.
Şimdiki genetiğimle düşünüyorum, çalışan, çocuğu için mutfağa girebilen anne benim için süper annedir.
Hepsi kendi özünde bir tanedir.
Anne olmak zaten biricik olmayı gerektiriyor.


Aklıma şak diye geldi annemin ev poğaçası. Hakikaten şu aşağıdaki pastanenin sattığından güzel.
Kendimi çalışırken dahi, mayalı, susamlı ürünlere alıştırmadım.
Evde hazırlanan sabah sandvici çantamda hep olmuştur; benle birlikte çalışan arkadaşlarım anımsarlar.
Abur cubursuz, katkısız, içindekilerin ne olduğunu adım gibi bildiğim her yiyeceği daha çok sevmişimdir. Bu ne zaman oldu derseniz, soğan cücüğü biraz büyüyünce...

Sabah 5 gibi uyandım 2 saat zor durdum, kendimi mutfağa attım. İster yaşlılık alameti diyin, ister işin mi yok diyin. Sabahın körü dediğim saatlerde hamurumu büyük bir iştahla hazırladım.

Senelerdir bize kahvaltıya bir şeyleri sıcacık sunan annemin kahvaltısına yetiştirdim.

Mutluyum ben, siz de mutlu olun. Yanınızda olan, yiyebilecek sevdikleriniz için yapın gitsin! :)

Son 4 gündür doğru düzgün bir şey yemediğimi düşünürsem fotoğraftaki poğaçaları çoktaaaan hak ettim ben.

Arada kendinizi yemekle şımartın, sizce değmez mi?

Maya-lı : Maya uygarlığına kafayı taktım ben bugün. 2 haftaya belli olur aramızdaki ilişki. ;)



** Bardak ölçüsü 220 ml

Maya-lı Poğaça

1 yumurta
1 su bardağı ılık süt
1/2 su bardağı sıvı yağ
2 tatlı kaşığı toz şeker
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı mahlep
3,5 su bardağı un
1 paket küçük, instant maya
Üzerine yumurta sarısı, çörekotu.

Ben içine bir şey katmadım. Herkesi hayal dünyasındaki damak tadında serbest bıraktım. :)


Mayayı ılık süt ile mayaladıktan sonra, ortası havuz şeklinde getirilmiş unun içine döküyoruz. Diğer malzemeleri de ekledikten sonra, ekmek hamuru kıvamında bir hamur elde ediyoruz.
En az bir saaat mayalıyoruz.
Ben 7 aylık bir cüce olarak saç kurutma makinesi ile hamuru daha hızlı mayalandırdım. Başka yöntemi olan varsa paylaşabiilir. Sonuca bakın, gülmeyinnnn :))))

Ardından dilediğimiz şekli verip, yağlı kağıt serili fırın tepsisine aralıklarla diziyoruz. Üzerine yumurta sarısı ve görselleri ekliyoruz.
Bir saatte bu haline sabır gösterin lütfen. :)
Benim gibi 180 derecede pişirirseniz  suratına solaryum tüpü patlamış poğaçalarınız olur. Aman ha!
önceden fırını 160 dereceye ısıtın 20 dakika sabırla pişirin.

Kaç tane yersiniz orasını bilemem ama ne yapın edin, kahvaltıya yetiştirin. :)

Afiyet olsun. ;)


3 Kasım 2014 Pazartesi

Yaşasın Çıplaklık / Naked Cake

Deneme ses bir ki
Deneme se se ses
Hımmm
Bu kadar aykırı bir başlığa ne yazmalı insan? 
.....
Bir sigara içip, 3 dakika süre kazandım itiraf ediyorum. 

Herkes trafikte sağdan gidiyor, yazıyı soldan sağa yazıyor rafadan yumurtanın önce beyazını mantıkla sonra sarısını yiyor değil mi? Oysa ben bir yolunu bulup, rafadan yumurtanın önce sarısını yiyorum.
Nasıl deme vallahi mümkün :)

Önemli olan aykırı olabilmek neden fark yaratmayalım? 

Bu kez ne yazacağımı bilmeden başlığımı düşündüm ve bu başlık yaklaşık 25 gündür aklımdaydı. 

Derdim Ayşe Arman olmak tabii ki değil. Ama yani şimdi neden olmasın. Sevmeyeni çok hastası da çok. Önemli olan "ben" gibi olması. 

Malumunuz sipariş üzerine pasta, çörek, börek ve midenize inebilecek her türlü ürünü yapıyorum. E artık ailenin bir pastacısı var. Eskisi gibi beyaz fırın aşkımız kalmadı. Missmoonsbakery aşkı moda son günlerde. 
Eh hem ablamın hem de tontunumuz anneannemizin doğum günü olunca söylemeye gerek bile yok pasta işi bana kaldı. Mevzu aile içinde yaşanacağından bu büyüklü küçüklü deneklerime yepyeni bir moda akımı olan "Çıplak Pasta / Naked Cake" i denetmem şart oldu. İlk etapta şeker hamuru ile bezenmiş figürlü havalı bir pasta düşünmedim değil ama siz de sıkılmadınız mı bu işten? Figürler çöpe kremalı kısım mideye...

Yenilik, farklılık, daha yoğun tat, farklı kokular işime geldi. 

İlk başta pastanın daha ziyade " Wedding Cake / Düğün Pastası " niteliği taşıdığını gördüm. Yahu ne fark eder sizin canınız istesin yeter ki mesele gelin damat mı??? Mideniz, damak tadınız hepsinden önce gelir. Sevdiyseniz yiyin gitsin!

Tipine senelerdir aşık olduğum Beyaz Fırın'ın paylaşamı sayesinde keşfettiğim çıplak pastayı doğum gününde hazırlamayı kafama koymuştum.
Ne olmalı, nasıl olmalı, nasıl durmalı sorunsalını bu kez hızlı geçtim. Bazen kaderine bırakmak lazım. Sonuç yanlış ve doğru olarak ikiye ayrıldığında daha rahat muhakeme edilebileceği kanaatindeyim.

Allah düşman başına vermesin!!  Pastayı yiyecek olan ablam çikolata sevmez, tontonum krem şanti sevmez, ablam muz sevmez vs derken döndüm durdum sınırı aşıp, ortaya karışık dış tarafı ablama içi tontonuma uygun bir pasta hazırladım. 

Siz siz olun sizi araftayım!! Dedirtecek işlere girmeyin derim :)

Her zaman yaptığım gibi zamanlamam planlamam yolundaydı. Kendi çapımda küçük pasta kazaları atlattım. Yeri geldi tansiyonum fırladı. Servis yaparken ama yeter yaaaa hallerim oldu. 

Ne zaman iç tarafından bir çatal aldım tadına baktım endişem kayboldu. 

İkinci dilim pasta isteyen oldu sakinledim.
Gülümsedim.

Hayatta yaptığınız her neyse kendi bildiğiniz gibi sizi en mutlu edecek haliyle yapın. 
Eserinizi görenler sizin yaptığınızı anlasınlar. 
İmzanız olsun her yerinde.
Mutlulukla yapın.

Yiyenler beğendi doğum günü sahipleri teşekkür etti tekrar tekrar daha ne olsun:) 

Pastanın en alt katının başına geleni ben hariç bir kişi biliyor.
Bu pastanın da sırrı " Alt Kat " ı olsun. :)))))

Sevdiklerinizle sağlıkla, mutlulukla yiyeceğiniz pastalarınız olsun. Tatlı ama heyecan katacak ekşisi, sizi çarpacak nitelikte kokusu, bir dilim daha diyecek dokusu ... ;)