18 Kasım 2014 Salı

Ev Yapımı Maya-lı Poğaça

Bazen düşünüyorum da hakikaten tahammül edilmesi zor bir çocuktum ben. Hani yani şimdilerde bal gibi olduğumu söyleyen de var. Neyse eski günlere dönmemeyi diliyorum. :)
Elinde kaşıkla peşimde koşan bir annem vardı benim. Kadının yaptığı yemeğe zehir muamelesi yapıp, küvet benim, dikiş makinasının kabini senin, karyola altı benim, dolap içi de kilimcinin ... şeklinde bir bilmece içinde annem sabırla yemek yedirmeye çalıştı bana senelerce.
Garezim kimeydi hala bilmiyorum ama olsa olsa her zaman olduğu gibi kendimeydi herhalde. Nuh der, peygamber demez hesabı.
Yemek yemedim onun yerine hep dayak yedim kesinlikle diyemem. Ya sabır metodu ile senelerimiz böyle geçti.

Annem, çalışan anne olmadı hiç. Kafamın içinde annem neden çalışmıyor sorusunu sorgulamadım. Çünkü anne dediğin evde olur, yemek yapar, temizlik, ütü, çamaşır yıkar, sevgi saçar, senin saçtıklarını toplar, ne bileyim işte öyle birşeydi kafamda.
Annesi çalışan çocukların beslenme çantaları ile benimkinin arasında fark olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Hiç üşenilmeden sıkılan havuç suyu, kışın karışık narenciye, gün gelir elma suyu, ilkokul sıralarında beslenme çantamdaki bölmeli kaplara özenle yerleşen peynir, zeytin çeşitleri. Ortaokul yıllarımda bunun yerini sandviç aldı. Yanına da eve koli ile gelen 200 ml'lik meyve suları eklendi. Lisede aynı sistem ama artık ben hazırlıyordum kendime yiyeceklerimi. Hatta üniversite yıllarımda üşenmedim çantama hep bir atışmalık attım evden.

İlkokul demişken, mahremiyet mi vardı, terbiye mi yoksa yoksulluk mu nedendi şimdi tam adını koyamıyorum ama evde yediğin şey söylenmezdi, okula salam götürmek yasaktı, muz mu???!!! Çok ayıp, evde yersin muzu, okulda onu yememiş arkadaşların olabilir. Öyle herkese her yediğin söylenmez, kimseden bir şey istenmez, ama çantada fazlası varsa ikram edersin arkadaşına. Kimsenin yediğine laf edilmez.
Ah benim annem her şey iyi güzel ama herkesin çantası pek afilli duruyordu. O zamanlar aklım almıyordu ben bizim sokağın altındaki o pastaneden alsam simit falan, ne bileyim belki yanına poğaça? Olmuyor muydu yani?

Hele bir de benim hazır kek falan yememe izin vermiyorlardı ya çok kızıyordum çok!
Hala içimin bir yerine yer etmiştir. Soğan cücüğü kadar olmayan aklımla ben neden eti top kek meyveli bulamıyorum beslenme çantamda diye kendi kendime düşünüyordum.
Hayır yani ben de istiyorum asitli içecek.
Hakkım değil mi sokaktan beslenmek?

Beynim artık ne kadar büyüktü bilemem ama aklımda neden topkek yok sorusu vardı.

Oysa düşünmeyi başarsam, annemin hiç üşenmediğini, keki, böreği, poğaçayı, neredeyse simiti yapıp, önümüze  hazır halde getirdiğini uzun zaman anlayamadım.

Çalışan anne beslenmesinin havalı haline kandım.

Aradan seneler geçip, çalışan birey olduğumda aklımdan hep aynı cümle geçti : ya ben inanmıyorum ya sizin çocuğunuz var değil mi, ay bir de kocanız var e siz nasıl yetiştiriyorsunuz her şeyi? öf ya ben bir kendime bakamıyorum vallahi bakamıyorum. Yaşasın annem benim!

Çalışan annelerin kıymetini, gayretini ben paramı kazanmaya başladıktan sonra anladım.

Her anne altın değerindedir.
Anne bu, herkesin annesi biriciktir.
Şimdiki genetiğimle düşünüyorum, çalışan, çocuğu için mutfağa girebilen anne benim için süper annedir.
Hepsi kendi özünde bir tanedir.
Anne olmak zaten biricik olmayı gerektiriyor.


Aklıma şak diye geldi annemin ev poğaçası. Hakikaten şu aşağıdaki pastanenin sattığından güzel.
Kendimi çalışırken dahi, mayalı, susamlı ürünlere alıştırmadım.
Evde hazırlanan sabah sandvici çantamda hep olmuştur; benle birlikte çalışan arkadaşlarım anımsarlar.
Abur cubursuz, katkısız, içindekilerin ne olduğunu adım gibi bildiğim her yiyeceği daha çok sevmişimdir. Bu ne zaman oldu derseniz, soğan cücüğü biraz büyüyünce...

Sabah 5 gibi uyandım 2 saat zor durdum, kendimi mutfağa attım. İster yaşlılık alameti diyin, ister işin mi yok diyin. Sabahın körü dediğim saatlerde hamurumu büyük bir iştahla hazırladım.

Senelerdir bize kahvaltıya bir şeyleri sıcacık sunan annemin kahvaltısına yetiştirdim.

Mutluyum ben, siz de mutlu olun. Yanınızda olan, yiyebilecek sevdikleriniz için yapın gitsin! :)

Son 4 gündür doğru düzgün bir şey yemediğimi düşünürsem fotoğraftaki poğaçaları çoktaaaan hak ettim ben.

Arada kendinizi yemekle şımartın, sizce değmez mi?

Maya-lı : Maya uygarlığına kafayı taktım ben bugün. 2 haftaya belli olur aramızdaki ilişki. ;)



** Bardak ölçüsü 220 ml

Maya-lı Poğaça

1 yumurta
1 su bardağı ılık süt
1/2 su bardağı sıvı yağ
2 tatlı kaşığı toz şeker
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı mahlep
3,5 su bardağı un
1 paket küçük, instant maya
Üzerine yumurta sarısı, çörekotu.

Ben içine bir şey katmadım. Herkesi hayal dünyasındaki damak tadında serbest bıraktım. :)


Mayayı ılık süt ile mayaladıktan sonra, ortası havuz şeklinde getirilmiş unun içine döküyoruz. Diğer malzemeleri de ekledikten sonra, ekmek hamuru kıvamında bir hamur elde ediyoruz.
En az bir saaat mayalıyoruz.
Ben 7 aylık bir cüce olarak saç kurutma makinesi ile hamuru daha hızlı mayalandırdım. Başka yöntemi olan varsa paylaşabiilir. Sonuca bakın, gülmeyinnnn :))))

Ardından dilediğimiz şekli verip, yağlı kağıt serili fırın tepsisine aralıklarla diziyoruz. Üzerine yumurta sarısı ve görselleri ekliyoruz.
Bir saatte bu haline sabır gösterin lütfen. :)
Benim gibi 180 derecede pişirirseniz  suratına solaryum tüpü patlamış poğaçalarınız olur. Aman ha!
önceden fırını 160 dereceye ısıtın 20 dakika sabırla pişirin.

Kaç tane yersiniz orasını bilemem ama ne yapın edin, kahvaltıya yetiştirin. :)

Afiyet olsun. ;)