29 Ocak 2019 Salı

Valizini Alıp Gidengiller : Volissos

Daha ilk gençlik yıllarımdı. Benden 30 yaş kadar bir büyüğüm demişti ki " ayakkabı alışverişi yapmak kalmayı, çanta alışverişi yapmak ise olduğun yerden gitmeyi simgeler."

Çanta almayı, ayakkabı almaktan daha çok severim.
Arada yeni çantalar alsam bile tam 2 sene olacak, aynı çantayı kullanıyorum. 

Bu cümleyi hiç unutmadım. Aslında hepimizin hayat boyu aldığı kararların bir nedeni, o nedenin bir geçmişi, bir de içimizde yaşattıkları var.

Parasal döngümü yeniden yola koyabildiğimden beri hep yollardayım. Sürekli bir plan içerisindeyim. Masamda takvim, üzerinde gezi tozu notlarım... 3 kişi gezmek, iki kişi gezmek derken bir zaman geldi tek kişi gezmek oldu en büyük keyfim.

Neden bir çok kişiye aynı soruyu sorduruyor yalnız gezebiliyor olmak inanın ben de onları anlamıyorum.

+ Sıkılmıyor musun?
- Asla.
+Vakit nasıl geçiyor?
-Şahane.
+ Neler yapıyorsun?
-Sabah gözümü açıp, plaja iniyorum. Kahvaltı niyetine bir porsiyon meyve. Ardından da tüm gün, kitabım, fonda Yunan ezgileri, ayak ucum deniz.. bunaldıkça denize, sonra yeniden kitaba.. Öğlen saatinin gelmesi ile en soğuk biraya, ardından en leziz öğlen menüsüne, sonra biraz şekerleme, sonrasında deniz ve kitap ve yeniden bira...


Tatil anlayışım, plajda kendini bilmezlerin olmasına çok ters. Tam aksine dinlenmek için gelenlerin olması gerekiyor.




Alınmayın, çocuksuz alanları tercih ediyorum. Sukünet en büyük hediye.
Tam da bu nedenlerden Sakız Adası'nın sakin köylerinden birine gittim : Volissos


Google a sorduğunuzda size kesin olarak aynı yerleri çıkaracaktır: Karfas, Mavravolia, Agiadynami,  Agiafotia, Nagos say say bitmez.
Ben tatilde olduğumu hissetmeliyim. Sakinlik olsun, huzur olsun, güzel deniz olsun, kalabalıklar olmasın diyorsanız rotayı Volissos Limnos a kırmanız da fayda var.



Az değil 4 gece 5 gün kaldım ve hiç de sıkılmadım. Gündüz gayet cömert deniz, öğlen şahane yemekler yiyebileceğiniz tavernalar #elsueno #cafeammos #lafkathiabeachbar #akrogiali sırası ile her gün başka bir tanesini denedim. 🐙🐠🦞🐡Sadece #limnosrestaurant kalamarını pek tutmadım. 

Bir çeşitte başarısız olması şans vermemeyi gerektirmez. 🎶🎶Kaldığım gecelerden birinde inanılmaz müzikler geliyordu oradan. Kalamardan kaldı ama eğlenceden tam puan aldı. 😁😁 



Yemek yediğim yerden, Limnos’ta düğün olduğunu ve kutlamanın da orada devam ettiğini öğrendim. Yemekten sonra da düğüne uğradım. :)

Kaynaşmayı bilen insanlar, selam verip bir kenara iliştim ve elimde bir içki ile ben de düğüne dahil oldum. :)🍷🍷Eğlenmeyi bilmezseniz, ayağınıza gelse bile galaksi kadar sıkılır gidersiniz. Ama oluşan şartları da iyi değerlendirirseniz, yanınıza yaşadığınız kâr kalır.

Plansız ama çok da eğlenceli bir gece geçirdim.

Bütçe tamamen size bağlı Sakız'da. Konaklama pansiyon seçenekleri ile başlıyor, evler ile devam ediyor. 4* - 5* olduğuna asla aldanmayın otellerin. Yunanistan'ın geneli lüks anlayışından uzak. Ortalama pansiyonlardan ibaret. €25 -€45 olarak gecelik konaklamayı 1 kişi için düşünebilirsiniz. Erkenden rezervasyon yapmak hayatınızı kolaylaştırır. Hele bir de aradan booking, airbnb'yi çıkarırsanız o gün 1 öğünlük yemeğinizin parası cebinizde kalır.

Konaklama için şansım o kadar rast gitti ki anlatamam. Evgenia ve Yannis benim şansım oldular desem yeridir. Booking'den buldum kendilerini. Civarın en yüksek puanlı konaklama alanı Zorba's2ın sahipleri kendileri. buraya tıklayarak, kendi sitelerini ziyaret edebilirsiniz. gideceğim gün otobüs seferi olmadığından, Yannis, ablasını göndererek beni merkez'den aldırdı. :) Kaç kişi bu iyiliği ücretsiz yapıyor? Ya da ücretle yapan bile bulmak neredeyse zor.
İlk akşam ben yemeğimi yiyip, dönmüştüm ki onlar daha yeni yiyeceklerdi. Saat bu arada 23:30 gibiydi. :) Bildiğimi şiş - kebap yiyorlardı ama domuz eti versiyonu.
ilk soru şu oldu: Domuz yer misin? :)

Biraz zaman geçince, gördükleri klasik Türk anlayışında olmadığımdan, daha hızlı kaynaştık.

Sofralarına davet ettiler. Tok olduğumdan, şarap ile sohbete dahil oldum.

Türk yemeklerine, kültürüne, yaşam tarzına o kadar çok hakimler ki şaşar kalırsınız. Güncel ekonomik dar boğazdan başladık, yönetimin haline, ortadoğu meselelerine kadar sohbet devam etti.

Ertesi gün ben yine yemek saatlerine denk geldim. :) Bu sefer uzo ile devam ettik. Aklıma, çantamda olan kuru meyveler ve yemişler geldi. Elim boş gitmemek için onları da alarak davete icabet ettim.

O akşam çok içildi. Arkada yanık Yunan türküleri. Keşke anlayabilseydim. Evgenia ile o akşam çok sohbet ettik. Kendisi Atina'lı bir beden eğitimi öğretmeni aslen. Mesleğinin başında, denizci Yannis ile tanışıyor. Yannis Pire tarafından. Anladığım kadarı ile aileler arasında sınıfsal farklılık varmış. aşk, onları birleştirmiş. Beraber Sakız'a yerleşmişler. Ionas adında bir oğulları olmuş. 

Zavallı Ionas, 16 yaşındayken trafik kazasında hayatını kaybetmiş. Uzun seneler bu durumu kabul edememişler.
Kendilerini toparladıkları zaman da yeniden çocuk sahibi olmuşlar ve küçük Ionas dünyaya gelmiş.dünya yakışıklısı, tatlı ama biraz asi bir oğlandı Ionas.

Arkadaşlığımız benim tatilim boyunca devam etti. Çıkış yapacağım gün, akşam 4'e kadar odamı kullanabildim. Otele döndüğümde, Evgenia beni masa hazırlamış bekliyordu. Yemem için nasıl ısrar etti anlatamam!
Bahçeden topladığı domatesler, taze nane, tazr çam fıstıkları, kendi yaptığı kruton ve kendi üretimleri olan sızma zeytin yağı ile hazırladığı salatayı bütün tokluğuma rağmen kaşıklayarak bitirdim.
Yanında güzeller güzeli, mis gibi etli domates dolması vardı.

Veee ta ta taam bir anda elinde bir tabakla daha çıkageldi. Kocaman gülümsemesi ile Evgenia. Kadayıfı çok severmiş. İzmir'de yaşayan ablasına gidip, geldikçe alırmış. Bana da ikram etti.



Ben yedikçe o güzel kadın nasıl mutlu oldu, hayatım boyunca unutamam.

Yannis'in babası, son nefesini vermek üzere olduğundan, vedalaşmak için biz onun yanına gittik. Gerçekten de çok eski arkadaşlar gibi sarıldık ve vedalaştık.

Kısmetime  otobüs bir türlü geçmedi. Yolun bir bölümünü araba ile gittik. Yanımızdan bir otobüs geçti gitti. Zaman daralıyordu ve dönmem şarttı. Evgenia, inanılmaz seri bir şekilde 2 köy uzağa beni götürdü ve başka bir otobüz ile Sakız Merkez'e dönebildim.

Genel bilgilere gelecek olursam : 

Çeşme'den kolaylıkla kapı vizesi ile gidebileceğiniz gibi, kullandığınız Schengen vizeniz ile de adaya giriş yapabilirsiniz. Limanı arkanıza, denizi solunuza alıp, 500 mt ilerlediğinizde otobüs terminaline giden geçidi göreceksiniz. Terminal dediğime bakmayın. :) Her otobüsün seferi belli ona göre geliyor. 

Haftanın bazı günleri, bazı bölgelere sefer olmadığını bilerek ada'ya ayak basmanızda fayda var.  Buraya tıklayarak  en güncel otobüs saatlerine ulaşabilirsiniz.

Frappe içmeden, Mythos'u yuvarlamadan, açık şaraptan kana kana içmeden, kalamarlar, midyeler, kabak kızartmasına doymadan bence evinize dönmeyin.

Sakız, sen hep çok güzeldin. Bekle ki yine geleyim.

Tek Başına Tatil 3 Bu Kez Foça

Yurt içinde yaptığım ilk tam anlamı ile yalnız tatilim Eski Foça oldu.
İzmir'li bile olsa Türk kafası Türk kafası kardeşim!



Tek başına gelmeye korkmadın mı vallaha iyi cesaret! Diyen hödüğe "sana ne be!?" demek istedim ama diyemedim. Sadece gülümsedim. 

Nasıl başlarsa öyle gider mottosu var ya hani, atadan dededen kalan vallahi doğru! 

Çeşme'ye odaklanmışken; dümeni tatile 1 hafta kala Eski Foça'ya kıran ben: Gram pişman değilim! İyi yaptım! Diyorum. 

Sıkılmadım, bunalmadım, daralmadım, sinirlenmedim. Haa tek bir olay hariç onun da anlatım sırası gelecek...

Uçuşa 45 dk kala bagaj alamıyoruz diyen thy, efendim bilet kontrol sonra veriniz yor ve görevli kişi de " bu çok küçük be, yanınıza alın" diyor. Ve emektar valizim ile başbaşa kalıyorum.

Bangır bangır LAST CALL yazan uçuş, 22 dk gecikme ile kalkıyor. 

Uyumaya çalıştım açıkçası ama becermedim. Çareyi bombalar bombası, efsane kitabımda buldum : Amk Aşklar Funda Mentaloğlu

Inınının! 

İster ahlaksız, ister edepsiz deyin, ben dahil pek çoğumuzun aklından geçen ama diline gelemeyenleri kadın yazmış! 

Hem de öyle bir yazmış ki gözünde uykular bekleşen ben bir anda kahkaha atmaya, gülmemek için ağzını tutmaya, dudağını ısırmaya başladım. 

Yahu varsın deli desinler! 

Gülüyorum diye deli sayılayım! Ne mutluluk! Beton dökülmüş gibi olacağıma, sızlanıp, surat sallayacağıma deli olayım ve yeterki güleyim. 

Mutlu olayım! 

Sert bir kalkışın, sert de inişi oldu İzmir'e. 

İstikamet İzban! En sevdiğim! Zamanında neredeyse uçağımı kaçırıyordum! Ama kaçırmadım tabii. Ver elini hatundere. Ve bekleden otobüse sonunda gideceğim yerdeyim saat 10:30. 

Otel sahibem Selma Hanım'ı yolu sormak için aradım. Keyifli kordon turundan sonra otele vardım. Sağ olsunlar hemen odamı verdiler ve istikamet en yakın plaj. 

Çeşme'nin aksine sakin. Dingin.
Fonda power love var. 
Deniz kenarındayım. 
Sıcak.
Ve tatil başladı eksiği de yok ;) 

50 yaşlarında benle yaşıt kızı olan bir hanımla arkadaş oluyoruz. Laf lafı açıyor. Kafa benim kafa, yaş olmuş 52. 

Acaba benim kafam böyle olduğundan mı bir takım sorunları görmezden gelemiyorum diyorum. Ardından şeytanları kovuyorum!  Tatildeyim, darlanmak yok! 




Akşam için Fokai'yi seçiyorum. 

Tıklım tıkış masalardan bana yer açılması için bekliyorum ve güzel bir masaya kuruluyorum. 

Cevval garson, benim rakı ile sınavımı anlamış olacak ki 20 lik yeşil efe için ısrar ediyor. Hadi peki olsun ama kalanını saklayın, yarın geleceğim! 

Balıkla olan imtihanım rakıdan daha sert geçiyor. 

Son parçayı yutarken resmen nefesimi tutuyorum. Evet, işlem başarılı! 

Mezeler başarılı..

Rakıyı sodaya boğuyorum ki ferahlatsın beni. 




Yedim içtim, hatta patlayacak kadar yedim. Artık bana müsade diyerek otelin yolunu tutuyorum. 

Ertesi gün, yine aynı plaj, yine aynı restorant. Bu kez insanlar maça dalmış ohhh sokaklar dahi boş.

İlk hedefim karides oluyor.

Ben bu deniz ürünleri ile aramı düzelteceğim! 

Olacak, yavaşça, küstürmeden ...

Karisesin hasını, 5 sene önce Alsancak'ta  yemiştim. Bu da 2. Si oluyor ve keyfim yerine geliyor. 




İzmir, kafamda bir kez daha rakı & balık & melankoli olarak kodlanıyor.

Cumartesi gecesi yazdım durdum. Pazar ile kitabımla gittim ve kitap & karides & rakı tüm Foça halkının görmediği inanılmaz bir çift olduk! 

Rakı içip, kitap okumak anladığım kadarıyla milattı onlar için. 

Hesabı öderken, karideslerim altın kaplama olabileceği hissine kapıldım! 

Hesabı ödedim. Yolda ablamla konuşuyorum ki istemeden, rakının bana verdiği yetkiye dayanarak ağzımdan küfürler savruldu : adamlar bak ya .....ler develide o para o karides! ... Ler diye söylenirken, nöbetçi asker ile karşılaştı gözlerim. 

Keşke o an karides olsaydım.
O an bir araba olsaydım.
Gece lambası, eşya! 

Çocuk duydu tabii. Yerin dibinin 5000 feet altında kaldım! 

Özür dilerim beyefendi, ağzıma, halime, hanımlığıma yakışmadı değil mi küfür, dedim.

Büyük bir asker olgunluğu ile aslında haklısınız hanımefendi, dedi! İpi göğüsledi :))) 

"Burası Foça, yapacak bir şey yok" teselli cümlesi oldu askerin. Hakikaten geldiğimden beri ilk kez sinirlenmiştim. Ama rakı işte, coşturmuştu eksik olmasın.

Otele geldiğimde balkabağı olma saatimi geçmiştim. 
Ve şok! Otelin kapısı kapalı! Ve giremiyorum. Kedi gibi mırıldamak Ortada kaldım. Kapıyı açar mısınız demem karnı aç sokak kedisinin haykırışları gibiydi.

Otel sahibemin ağabeyi gece bizler gelene kadar bizlerin otele gelmesini bekliyor. 

Adamcağız kalktı açtı kapıyı. 

Annem bile beni bu saatte eve alıyor. Siz yalvartıyorsunuz diye takıldım adama. :)
Rakı eşliğinde taşkınlık yeter bu kadar. Müsadenizle bugünü kapatıyorum.

Son günüm yine ayrı ritüellerle geçti. Akşam otel sahibemizle vedalaşmadan önce, ona instagramın nasıl kullanılacağını öğrettim. Bana bol şans diledi hayatımın kalan kısmı için.
Anneme de çok selam söyledi. ( emanetine iyi baktım demek istiyor sanırım) 

Sarıldık, ayrıldık. 

Foça'nın olmazsa olmazı Nazmi Usta Dondurmasını yedikten sonra aynı sistemle otobüs ve trenle alana geldim. 




Aksilik yoktu ya hani. 

65 dk rötarı yememle, kendimi Comfort Lounge'a giderek şarapları yuvarlam bir oldu.. 

Beklemekle geçti ömrüm.

Foça'nın beni sevdiğini gördüm.



















Eskişehir Saadeti

İnsan burnunun dibindekini bazen göremiyor işte. Aslında benim Eskişehir'e gitme isteğim bundan ta 11 sene önce vardı da bir anda geçti.

Neyse işte gel zaman git zaman ülkeler arası gezen ben, annemi de koluma taktığımdan yurt içinde de gezer oldum. ( Milliyetçiler önce kendi memleketini gezeceksin elin memleketine para yedirmek ne! Diyebilir ama oldu bir iş ) 

Benim çocukluğumun en güzel anılarından biri yengemin hiç bitmeden hiç sıkılmadan anlattığı masallardır. Ailemize geldiğinde ben 5 yaşımdaydım. Bir daha bir daha anlat diyerek, bana çok masallar anlatmıştır. 

Kırmızı başlıklı kız ve karga ile ile tilki favorimdi ☺️

29 sene içerisinde ilk kez yengemi de yanımıza alarak bir hafta sonu kaçamağı yaptık. Ailenizin tur rehberi olduğumdan, hazırlıklar benim işimdi 😁 Google amca sayesinde bulabildiğim detaylarla bir dosya hazırladım. Ve gördüm ki 1 site hariç derli toplu bilgi yok sanal alemde.  Meraklısına rotamızı yazıyorum ücretler detayı ile....

Pendik Eskişehir gidiş dönüş yetişkin ücreti Business Class için 134 TL.
65 yaş üstü ise gidiş dönüş 67 TL.

Yolculuk 2 saat 35 dk sürüyor. 
İndiğiniz caddeden düz devam edince, İnönü caddesine çıkıyorsunuz. İbis otelin sağından giderseniz ta taaam işte şehir merkezi ve karşınızda Köprübaşı. 



Trenden inince 20 dk kadar yürüyerek otelimize ulaştık. Detay için oteimiz...
3 kişilik oda ve kahvaltı için 70,50 € bedel ödedik. Yani bir kişi yaklaşık 159 TL.

Şehirde yaygın tramvay ağı var. Şehir düzenli ve temiz ama biz 3 kişi olduğumuzdan çok da maliyetli olmadığından ulaşım için taksi kullandık. Ücretlendirme İstanbul ile aynı. Hatta taksimetre 3,5 TL ile açılıyor. 

Otelden Papağan Çibörek'e 15 TL'ye geldik.

Bana inanmayan anneme sorsun. Ben 6 aydır mantı ve çibörek sayıklıyordum. Resmen gidicem yiycem allahım ayranları da içeceğim. Böyle hamurları yedikçe mutlu olucam diyerekten kaç zaman geçti bilmiyorum!

Her yerde yazdığı gibi çatal bıçak yok. Alırsan peçete ve ıslak mendil var  ve elbette çibörek. Usta her defasında kazandan bütün salona yetecek kadar börek çıkarıyor. İçerisi dışarısı dolu. Tam porsiyon 12,5 TL ( 5 adet ) tane alırsan 2,5 TL. Ayran 2, su 1 TL.
3 yarım, 3 ayran 2 su için 29,50 TL ödedim. Kasadayken ne mutluydum gözümde börekler , kulaklarımda cısss diye kızaran börek sesleri... ☺️

Bu arada papağan bir şube daha açmış helvacılar caddesinde. Meraklısına ... :) 

Karnımızı doyurunca, rotamızı Balmumu Müzesi'ne çevirdik. Müzenin yerini sorduğunuz insanlar yürürseniz 15 dk ama yürümeyin şuradan taksiye binin dediler. Anladığım bu şehrin insanları yürümüyordu arkadaş! Zaten sokaklarda üniversite gençliği kaynıyor ya da  ölmeye 5 kala nefes alan amcalar...
Azıcık yürüseniz faydası size biraz hareket etmenin ne zararı olabilir? Müzeye vardığımızda 14:00'da açılacağını öğrendik. Hadi etraftaki el sanatları sergilerini gezelim dedik. 20 dk kadar olmuştu ki inanılmaz bir fırtına çıktı. Şemsiyeler ters döndü. Gök karardı ve yağmur bastırdı. Böyle olunca ilk sığınağa sığındık. O da Osmanlı Şerbet Evi oldu. :)

Planlıyorsun ama kader diye bir şey var. Anında mı yazılıyor bilmem ama seni böyle ani şeylere itebiliyor. Bizimle beraber 2 yaşında Eymen isimli oğulları olan, Aydın'lı genç karı-koca çiftte şerbet evine sığındı.

Ne içsek derken, sübyeli kahve gözüme ilişti. Sübyeli kahve ( fincan bildiği, lavanta şerbeti, zencefilli çörek, lokum şeklinde bir servis geldi önümüze. 

Karnımızı doyurunca, rotamızı Balmumu Müzesi'ne çevirdik. Müzenin yerini sorduğunuz insanlar yürürseniz 15 dk ama yürümeyin şuradan taksiye binin dediler. Anladığım bu şehrin insanları yürümüyordu arkadaş! Zaten sokaklarda üniversite gençliği kaynıyor ya da  ölmeye 5 kala nefes alan amcalar...
Azıcık yürüseniz faydası size biraz hareket etmenin ne zararı olabilir? Müzeye vardığımızda 14:00'da açılacağını öğrendik. Hadi etraftaki el sanatları sergilerini gezelim dedik. 20 dk kadar olmuştu ki inanılmaz bir fırtına çıktı. Şemsiyeler ters döndü. Gök karardı ve yağmur bastırdı. Böyle olunca ilk sığınağa sığındık. O da Osmanlı Şerbet Evi oldu. :) Ne içsek derken, sübyeli kahve gözüme ilişti. Sübyeli kahve ( fincan, lavanta şerbeti, zencefilli çörek, lokum şeklinde servis ediyorlar. ) 
Ardından Müzeye geçtik ki ne görelim deli gibi kuyruk. Ve yağmur ve insanlar ve biz. Annem nasıl yaptı bilmiyorum aaa hepimiz içeri gireceğiz zaten diyerek, pamuk saçları ile kaynak yaptı ve hop diye müzeye giriverdik. 😊 
Yılmaz Hocamız’ın ellerine sağlık. Ve Eskişehir’e kattığı herşey için… 
Biraz Odunpazarı’nda  gezindikten sonra akşamüzeri mantı yemek üzere Kırım börekçisine uğradık. Araya birkaç tane de çiğbörek karışmış olabilir yalan yok 😊 
Şehrin en ikonik tarafı, fotoğrafta göreceğiniz düğme ile taksi çağırabiliyorsunuz. Ve ben şaka sanmıştım ama asla değil taksimiz hop diye geldi 😊 
Akşam yemeği için şehrin en canlı noktasını seçtik. Trakya Restoran. Hem otele yakın hem de canlı müzik vardı. Porsiyonlar (anayemek ) 45 TL civarı. 
Bol sohbetli, çok eğlenceli ilk gün bu şekilde bitmiş oldu

Sabah otel kahvaltısından sonra taksi ile Sazova’ya geçtik. Bilim Sanat ve Kültür Parkı veya Sazova. 🦆🦋🐴🐢🐠🐅🦒



Aklınıza gelebilecek çeşitlikte hayvanı görebileceğiniz, pembe flamingolar ile poz verebileceğiniz, şehrin dışında ama yakın, kalabalık ama temiz bir park. 
Yarım gün ayırmanızda fayda var. Girişler kalabalık. Kimi zaman, örneğin papağanların olduğu kısmı görebilmek için bile beklemek gerekebiliyor. 
Masal şatosu 🏰🏰 , korsan gemisi⚓️⚓️, Nasreddin Hoca, pinokyo ❣️❣️, 7 cücelerin temsili evi, maket uçaklar, sualtı müzesi ziyaretçilerini bekliyor. 
Çocuklar için kesinlikle muhteşem bir olacağı kesin 💫💫 Park çıkışında çarşı’ya gittik ve alışverişimi yaptık. Gitmişken met helvası alman dönmeyin. Biz Balkan Helvacı’sından aldık. ( pazar günü çoğu dükkan kapalı. Cumartesinden işleri halledin. )


Devamında 40 dk kadar bekleyerek tekne turuna katıldık. Bizim  için gondol aşırı romans olacağından, tercihimiz tekne oldu.🛥🛥 

Artık şehre veda etmeden önce de Ciğerci Ahmet’e uğradık. Bildiğiniz oto sanayii de arka mahallede. Türkü bardan hallice olan bu lokantada masaya gelenleri ve damakta yaşananları yazmıyorum. Fotoğraflara bakabilirsiniz. ☺☺️ Eskişehir, hepimize çok yakın mesafelerde.

15 Ocak 2019 Salı

Kendimi Sonunda Affettim


İnsan kendisini sevmeyi bırakır mı? Sorun bu. Sağından solundan, ortasından, altından, üstünden, kenarından bu cümleye yaklaşalım. 

Bundan yıllar yıllar evvel yine bir gece uykudan uyanmış, rüyamda gördüğümden yola çıkarak yazmaya başlamıştım. Gel zaman git zaman kaç kez ne yazdım, onu bunu mu şunu mu derken araya zaman hem de öyle böyle değil kocaman takvimler girdi. 

Kişi ne zaman üretken olur diyorum şimdi. Aradan geçen 4 seneyi bir düşünüyorum da. Ruh özgür olursa kişi üretken olur. Yükü atabildiyse kişi üretken olur. Kendini affedebildiyse kişi üretken olur. Ağır geçen bir kabullenme dönemi bittiyse kişi üretken olur. 

Başımıza gelen her olumsuzluğun bir nedeni var. “Neden ben?” diyerek, isyan edip, sonrasında kabuğuna çekilmek, insanlar dışında başka canlı türlerinde sanırım yok.

İşte tam da bu noktada ben bir gece kendimi affettim. Suçlu aramayı bıraktım. Unuttuğum geçmişim anızın aklıma düştü. Film şeridi derler ya, ışık hızı ile kafamdan eski günlerim geçti. 

Hayatımın en bunaltıcı günleri bankacılık yaptığım zamanlardı. Önceleri meraktan, sonra uzaklara kaçma istediğimden, sonrasında da kanıma giren keşfetme arzusundan bir oraya bir buraya kendimi gezerken buldum. 

İşte tüm o berbat, baskı dolu, sıkıcı, beni insanlıktan çıkarak zaman diliminde kendime huzur veren bir yol bulmuştum : y o g a

Avrupa yakasından, Anadolu yakasına cuma trafiğinde koşarak gelip, derse girip, akşamın kör saatinde eve döndüğümü biliyorum.

Bu böyle uzun süre devam etti. Haftada 2 gün hem de. Şimdi ne mi yapıyorum? Ofisten çıkıyor 3 durak yürüyor ardından eve geliyorum. Düşünmeyi, anlamayı, yargılamayı, araştırmayı, karşılaştırmayı bırakıyorum. Mesaim bitince bedenim de kontak anahtarını çıkarıyormuşum meğer! 

Alışkanlıklar dediğimiz şeyin, kazanılması da hiç zor değil. 1. kez yaparsın boğucu gelir. 2. kez yaparsın ne gerek vardı dersin. 3.’yü yaparken tepkin normalleşir. İşte ben de zamanla işten çık-eve git rutinimi normalleştirmişim. Araya sinema giriyor, tiyatro giriyor ama işten çık - eve git rutini bana tutkalla yapışmış gibi devam ediyor. 

Bugün bu rutini kıracak güçteyim. Nedenini bildiğim yüklerimden kurtulma kararını dün bu zamanlarda aldım. Ardından gelen öğlen de ilk aşamayı tamamladım. 

Fotoğraf, pinterest.

Kendimi affettim. 

Kendimi yeniden seviyorum. 

Cezam bittiğine göre, ben önce ruhumu sonra da bedenimi iyi etmeliyim. 

Esas olan kişinin kendisi. Çünkü hep, her zaman, her koşulda, her mevsimde, her senede, her yüzyılda insanı kurtaran yine kendisidir. 

Hayatımın kalanı için, buhrana girmeme neden olan, beni ansızın yakalayıp, beni nefessiz bırakan - bırakacak olan durumların hiçbirini kabullenmeme kararı aldım. Benim doğrum, benim çizgim, benim yolum ne ise bitmeyecek. Mücadeleyi bırakmayacağım. 

Kendimi seviyorum. 

Kendimi unutmayacağım. 

İsyan etmektense çözüme doğru yürümek yapılacak en sağlıklı şey. 

Geçmişte başarabildikleriniz aklınızdan çıkmasın. 

Ben çok ama çok acı bir şekilde unutmuşum. Hafızam, kötü anıları artık saklamıyor ama bana ihanet edip, kendime “ hadi” diyeceğim anılarımı da silmiş olmalı ki, ölü toprağımı atmam senelerimi aldı. 

Kendime döndüğüm için, ayakta durmak için gücü yine kendim kendime verdiğim için, aklıma koyduğumu yaptığım için, korkusuz olduğum için, giden günlerin geri gelmeyeceğini bildiğim için, kendimi daha da çok seviyorum. 

Ruhumu, aklımı bambaşka rotalara çevirmeye hazırım. 

Alışkanlardan değil tutkudan, başarma istediğinden, görme arzumdan, keşfetmeye olan bağlılığımdan kendime çizdiğim yoldan vazgeçmeye niyetim yok. 

Ve en güzeli ne biliyor musunuz? Hayal etmek! Kurduğum hayallerin gerçekleşmesini görmek
Hayal kurmaktan asla korkmayın. Çünkü onlar hayat rehberimiz. 

Hiçbir zaman rehbersiz kalmamanız dileği ile.